Hanımlar Başkasına Kızmayın, Bu Magandalar da Sizin Eseriniz

Geldik en tehlikeli bölüme. Yani, kadınların daha çok eleştirildiği kısımdayız. İçimden dua ederek yazmaya başlıyorum. İnşallah yazı sonuna kadar iyice kırıp dökmeden toparlamak nasip olur.

İnsan olarak dünyaya gelen her varlığın bir annesi olduğu için,  sınıfları sayarak okuyucuyu yormak istemem. Sadece, katillerin de doktorların da bir kadın tarafından doğrulup büyütüldüğünü söylemek yeterli olacaktır. Güzellikte olduğu gibi, kötülükte de annelerin payı vardır. Baba faktörünü bahis dışı tutarak ilerlemeye çalışacağım.

-Kaç çocuğun var? Sorusuna, kızlarını hariç tutarak cevap veren anne ilk ayrımcılığı feci şekilde yapmaya başlamış oluyor zaten. Denebilir ki o eskidendi ve kırsal alanlarda daha çok söyleniyordu. Modern kentlerde bu ayrımcılık devam etmiyor mu? Bence ediyor. Kızların zaten evlenip ele gideceği varsayılarak, onlara yapılan yatırımlar kısıtlı tutulmaya çalışılıyor. Birileri bu durumu hemen toplumun inanç değerlerine yıkmaya çalışsa da bunun doğru olmadığı güneş kadar açık delillerle ortada. Yüce Kitabımız ’da mü’min erkekler ve mü’min kadınlar vurgusu hep vardır. Sevgili Peygamber’imiz (S.A.S.) kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık tavsiyelerini ve uygulamalarını tüm hayatıyla ortaya koymuştur. İlahi takdir gereği, Peygamberimizin mübarek soyu oğulları üzerinden değil, kızı üzerinden devam etmiş ve erkek egemen soy bağının tek başına doğru olmadığını ortaya koymuştur. Maalesef, yanlışta olsa bazı sosyal tavırlarımız kökleşip manevi değermiş gibi genel kabul görmeye başladığından, çoğu kere sorgulanmadan uygulanmaya devam edilmiştir.

Kız ve erkek evlatlarına annelerin eşit davrandığını söyleyemiyoruz. Hatta aynı cinslerde olanlara bile eşit davranılmıyor. Kızları yok veya geçici sayma, erkeklerin haşarılıklarına aşırı tolerans tanıma, kendi aralarında gereksiz rekabet duygularına yol açacak şekilde taraf tutma, sürekli birbirleri veya başkaları ile karşılaştırma içinde tutarak kin ve düşmanlık duygularını körükleme gibi davranışları az veya çok görüyoruz. Annelerin tavırları durum ve zamana göre sürekli değişiklik gösterebildiğinden, evlatları açısından da güvensiz, belirsiz ve endişeli bir durumun oluşmasına yol açabiliyor. Eğer anne ve baba arasında da uyum sorunları var ise durum daha da karmaşık hale geliyor. Aile içinde kişisel pozisyonunu güçlü ve sağlam tutmaya çalışan çocuklar kardeşleri ile anlamsız rekabet sürtüşmelerine girdiği gibi, anne-babasının durumuna göre pozisyon almaya çalışarak varlık mücadelesi veriyor. Özellikle çok çocuklu ve de geniş aile yapılarında buna benzer durumlar daha net gözlenebilir. Çocuklar için, kardeşleri ve anne-babası ile olan ilişkilerinde yaşadığı hareketli süreçler aslında kişisel gelişim ve hayat mücadelesi anlamında faydalı katkılar sağlar. Ne var ki, bu süreçlerin sınırlı ve kontrollü olmasını sağlamak ebeveynlerin, özellikle de annenin görevidir. Şiddet eğilimi beslenerek veya şiddete maruz kalarak yetişen çocukların kendi ailelerini kurduklarında şiddete başvurmaya çok daha meyilli oldukları ve çözüm olarak gördükleri psikoloji konulu kaynaklarda sıkça yer alıyor. Aynı şekilde, ailesinde şiddete maruz kalarak büyüyen kız çocuklarına da evlilikleri sırasında şiddete uğramak neredeyse normal geliyor.

Konunun birde topluma bakan yönü var. Topluma ve çevreye karşı suç işlemiş olsa da anneleri tarafından taltif edilen ve hatta teşvik edilen çocuklar ahlak zafiyeti içinde büyüyor. Çocuğun akşam vakti eve getirdiği bir eşyayı veya parayı nasıl temin ettiğini sorgulamayan, sorgulamadığı gibi tekrarı için destek veren anneler gaspçı veya hırsız yetiştirdiklerini aslında bal gibi biliyor. Haksızda olsa, girdiği bir kavgada başka bir çocuğun canını yakan çocuğunu koruyan ve uygun şekilde uyarı ve ceza almasını engelleyen bir anne; zorba, kabadayı ve şiddetle iş görmeye meyilli bir psikopat yetiştirmiş olmuyor mu? Kendi kızı olmuş olsa asla izin vermeyeceği şekil ve zamanlar içinde, oğlunun başka bir kızla vakit geçirmesine ses etmeyen, diğer kızın manevi sorumluluğunu hissetmeyen anne, topluma bir hovarda ya da zampara daha kazandırdığının farkında değil mi? Evlilik söz konusu olduğunda gelin adayı için kılı kırk yaran ve çok hassas davranan anneler, sadece gönül eğlendirmek istediğini anladığı oğulları için “eğlencelik” kızlarla istediği gibi vakit geçirmesini hoş gördüğünde kızları “eğlenilecek” ve “evlenilecek” olanlar şeklinde vasıflandırdığını, “eğlenilecek” kızlarında bir ana-babaları olduğunu unutmuş olmuyor mu?

Oğlunu ev ve mutfak işlerinden uzak tutarak büyütenler de kadınlar, evlendiklerinde kocalarının kendilerine hiç yardımcı olmadığından şikâyet edenler de kadınlar. Odasını dağıtan oğlunu uyarmak yerine çoğu kez toplamayı tercih eden ama kocasının eşyalarını gelişi güzel kullanmasından da yakınan yine kadınlar.

Bu kadar eleştiriden sonra acizane önerilerde bulunmadan yazıyı kapatmak doğru olmayacağı için, kısaca belirtmek istiyorum. Anneler çocuklarını cinsiyetlerine göre değil, huy ve karakterlerine göre ayırarak muamele yapmalı. Yani çocuklara eşit değil, yaratılışlarına uygun davranmak  doğru olacaktır. Çocuğun durumuna göre bazen engellenmeye, yönlendirmeye, teşvik edilmeye, desteklenmeye, korunmaya vb. farklı ölçü ve tiplerde tavır almaya ihtiyaç vardır. Eşit davranmak yetmez adalete uygun davranmak lazımdır. Adalet ise bazen arttırmayı bazen de eksiltmeyi gerektirir. Tarafsız yaklaştığı takdirde bu dengeyi en iyi anneleri gözetebilir çünkü çocuklarını doğum öncesinden itibaren en iyi tanıyan ve anlayanlar yine onlardır. Yeter ki adil olsunlar.

Görsel Kaynağı: http://metrosfer.com/ya-magandaliktan-ya-da-abden-vazgececegiz/maganda-cizim/




Çapraz Ateş Arasında Kalmak

Bir erkeğin en çetin ve bitmeyen sınavlarından birisidir: Annesi ile Hanımı arasında kalmak. Ne yardan ne anadan geçilir. Bazen tatlı, bazen acı veren didişmelere yol açar. Kontrolü kaybedilince ailenin yıkımına varan sonuçlara da gebedir. Pısırık ve ana kuzusu olarak suçlanan da, hain evlat ve kılıbık olarak suçlanan da aynı erkek olur. İki ayrı kadın veya eski eş – yeni eş arasında kalma gibi durumlar bilgi ve ilgi alanım dışında olduğu için pas geçeceğim.

Erkek evlat, geleneksel olarak anneler için geleceğe dair bir garanti gibi algılanır. Bin bir zahmet ve çile ile büyütülen, kahrı çekilen ama yaşlılık ve düşkünlük zamanında yanında olunacağı ve bakılacağına inanılan bir güvencedir.  Annesinin bir dediğini iki etmeyen, sevgi ve saygısını esirgemeyen, ihtiyaç duyduğu anda yanında biten çocuğuna bir haller olmuştur. Vaktinin ve ilgisinin çoğunu almaya başlayan “el kızı” yüzünden sinirler gerilmeye ve rekabet rüzgarları bazen meltem, bazen fırtına olmaya aday şekilde esmeye başlar.  Burada bir durmak lazım: Oğlu evlenen annelerin ve oğullarının yer aldığı birçok farklı senaryo yaşanabilir. Hepsini genelleyerek konuşmak tabii ki yanlış olacaktır.  Bazı durumlarda evlilik yaşı gelmiş çocuklarını baş göz etmek için olmadık yollara başvuran annelerde var. Bense, hayatın normal seyri içinde büyümüş ve iş güç meselesini halledip kendince hayırlı bulduğu bir hanım ile evlilik yoluna girmiş erkekleri ele alıyorum. Ayrıca, ailesi tarafından uygun bulunan bir eşle evlense bile, sonradan anne-hanım arasında kalma durumuna düşen erkeklerde az sayıda değildir.

Anne ile hanım arasında kalma durumu birçok olayda kendini gösterebiliyor. Başlıca olanlar; maddi konular, aile ve akraba ziyaretleri, görüşme sıklığı, çocuk terbiyesi, yaşam biçimleri vb. şekilde sıralanıyor. Hepsinin temelinde ise annenin oğluyla ilgili alışılageldik hayat şeklini korumak ve kural koyucunun halen kendisinin olduğunu ispat gayretine karşılık; gelin hanımın, kendi evinin yöneticisi olmak ve kocasının hayatındaki diğer unsurları kendine göre sınırlandırmak mücadelesi yatıyor. Bu noktada, kontrolü kaybeden erkekte tıpkı rüzgar önündeki çalı yumağı gibi oradan oraya savrulup gidiyor.

Uzun yol otobüs şoförlerinin, araç hareket halinde iken sürücü değiştirdiklerini hiç gördünüz mü?  Araç düz yolda giderken, iki sürücünün direksiyon değişimi tehlikeli ve yasak olmakla beraber, bazen yaşanıyor. Bende bu olaya birkaç kez şahit olmuştum. Anlatmak istediğim konuya uyan bir örnek olduğu için ele almak istiyorum.  Teşbihte hata olmaz derler.  Otobüs, evlenmiş olan erkeği temsil eder. Halen kullanan ve yorulan sürücü anneyi, nöbeti devralmaya gelen yeni sürücü de gelin hanımı temsil eder. Uyumlu ve güvenli bir yolculuk için, öncelikle yolda kalmak ve kurallara uygun hareket etmek gerekir. Nöbet değişimine kadar, otobüsün bakım ve onarımı dahil her şeyiyle ilgilenen ve çalışır durumda olması için gayret sarf eden ilk sürücü, yani anne, evladını doğurup büyütmüş ve hayatta tutunabilecek maddi-manevi donanımlara sahip olmasına çalışmıştır. Bu açıdan emeği ve değeri inkar edilemez. Bu yüzden “Cennet, anaların ayakları altındadır.” demiş şanlı Peygamberimiz (s.a.s.). Yeni sürücünün, arabayı yoldan çıkarmadan ve görevini devredecek sürücüyle uyumlu şekilde, dikkatli davranması beklenir. Hoyrat ve dengesiz hareketler aracın kontrolünü kaybetmelerine ve hep birlikte kazaya maruz kalmalarına neden olur. Artık yorulan ve nöbet değişimi gelen ilk sürücünün de, yeni sürücüye görev yerini terk ederken uyumlu olması, direksiyonu bırakmamak gibi sakıncalı hareketlerden kaçınması gerekir. Yani, annelerde oğullarının yeni bir aile kurduğunu ve bu ailenin diğer ortağı olan gelin hanımında kabule şayan, değerli, saygı ve sevgiye layık olduğunu bilerek davranmalıdır. Oğullarının, kendilerine olduğu gibi, eşlerine ve çocuklarına karşı da görev ve sorumlulukları vardır. Olur olmaz nedenler için gelin hanımı kötülemek, her işlerine karışmak ve rahatsız edici söz ve tavırlarda bulunmak annelik makamına yakışmaz, ama maalesef yapıla gelir.

Bu amansız rekabet ve gerginlik ortamında dengeyi sağlamak ve herkesin kendi alanında değerli olduğunu bilerek sınırları çizmek erkeklere düşer. Erkeğin aradan çekildiği veya etkisiz eleman olduğu durumlarda yıkım ve mutsuzluk kaçınılmaz şekilde yaşanır. Benzer sıkıntılar yaşayan hemcinslerime naçizane tavsiyelerim ise özetle şunlar olacaktır:

– Annenizle eşiniz arasında rekabet konusu olacak işleri gündeme getirip olayı körüklemeyin. Mesela, “Yemek yapmayı beceremiyorsun, annem gibi yapamadın gitti.” gibi tehlikeli cümleler ve karşılaştırma, kötüleme içeren ifadeler kullanmayın.

– Gıyabında birbirlerini kötülemelerine müsaade etmeyin ve rahatsız olduğunuzu belirtin. Olmayan kişinin de değerli olduğunu ve sevip saydığınızı, kötülenmesi halinde mutsuz olacağınızı belirtin.

– Özel günlerinizde ve bayramlarda adil bir ziyaret trafiğiniz olsun. Eşiniz ve ailenizle kaliteli zamanlar yaşamaya özen gösterin.

– Maddi konularda şeffaf davranmaya ve yapacağınız yardımlarda eşinizin de rızasını alarak dengeli harcamalarda bulunmaya dikkat edin.

– Her olayın birden fazla boyutu bulunduğunu ve kişilerinde algısına göre farklı durumların yaşanabileceğini unutmayın. Yani, asla tek tarafı dinleyerek aksiyona geçmeyin. Söz konusu kadınlar olduğunda, ikna edebilmek için abartılı ifadelerde bulunabileceklerini unutmayın.

– Tartışma ortamından kaçınmak en doğrusu, ama mecbur kalındığında en azından anne ve hanımla aynı ortamda tartışmaktan kaçının. 3. Kişilerin yanında kızgınlıkla söylenen sözlerin kötü etkisi daha fazla olur ve geriye toparlamakta zorlaşır. Ayrı ayrı konuşmakta her zaman fayda var.

– Tavsiye edilebilecek şeyler uzayıp gidebilir. Konunun tamamı için verilecek esas tavsiye ise şudur: Birisi için diğerini yok saymadığınızı fark ettirecek şekilde sevgi ve saygınızı, ilginizi ve vaktinizi düzenleyin. Onlarında bu duruma saygı duymalarını sağlayacak şekilde dirayetli bir duruş sergileyin. Sorunlar tamamen yok olmasa da asgari müştereklerde buluştuklarını göreceksiniz.

Huzurlu ve mutlu günler dilerim.




Zor Konuya Devam: “Kadınları Anlamak”

En baştan söyleyeyim; kadınları anlamanın standart veya sihirli bir yolu yok! Bazen katlanılmaz bir durum olsa da, aslında hayatın cazibeli yanlarından birisi de budur bence. Derdimi seviyorum şeklinde bir ifade vardır ya; zahmetli ama lezzetli olaylar veya kişiler için söylenir. Mesela evlatlarımız gibi, mesela işimiz gibi. Kadınların anlaşılmazlıkları da aslında biz erkekler için çekim alanını güçlendiren etkenlerden birisi değil midir? Çözdüğü bir bulmacayı silip yeniden çözen kaç kişi olabilir? Kadınları anlaşılmazlıkları ile birlikte seviyoruz ama uyumlu bir hayat için öğrenmemiz gereken temel kurallar ve bazı ipuçları da var. Ancak bu şekilde onların da bize karşı olan duruşlarını sağlıklı bir yola koyabiliriz.  Tamamen ayrı kanallarda kalırsak bir Temel fıkrasında olduğu gibi iki tünelimiz olmuş olur.

(İngiltere ve Fransa’yı denizaltından birbirine bağlayan Manş Tüneli yapılmadan önce ihale görüşmeleri ve teklif alımları yapılır. Japonlar tekliflerini anlatır:  -Fransa ve İngiltere’den aynı anda tünele başlarız 8 ay sonra +/- 5 cm farkla deniz ortasında buluşuruz. Almanlar tekliflerini sunar:  -Her iki kıyıdan kazmaya başladığımızda 9 ay sonra +/- 10 cm farkla ortada buluşuruz. Türkiye adına müteahhit Temel teklifini anlatır: -İki taraftan aynı anda tüneli açmaya başlarız bir yıl sonra ortada buluşabilirsek buluşuruz. Buluşamazsak 2 tüneliniz olur.  (Karadenizli dostlarımızın hoşgörüsü ile.))

Ortak paydaları arttırmak veya güçlendirmek adına bazı tespitlerimi ifade etmeye çalışacağım.

Kadın beyninin erkeklerden farklı olarak sağ ve sol lobları arasında güçlü çapraz bağlantılara da sahip olduğu yeni yapılan bir araştırmada tespit edildi. (Ayrıntı için tıklayabilirsiniz, bence sonra tıklayın.) Bu araştırma aslında malumun ilanı gibi bilinen doğruları da destekledi. Bir önceki yazımda da ifade etmeye çalıştığım gibi, özellikle iletişim açısından kadınlar doğuştan yetenekli ve gelişmiş olarak hayata başlıyorlar. Erkeklerin özel yetenek veya eğitimle edinebildikleri beden dili okuma, davranış analizi gibi ileri iletişim yönetimine doğal olarak sahip olduklarından, genelde kontrolü ellerinde tutuyorlar. Yalanı en kolay anlayan, ama başka zaaflarından dolayı yalanda olsa inanmayı tercih eden bir yapıları var. Aslında, genellikle kandırılan kadın değil, kandırılmayı tercih eden kadın olur.

Malumdur; erkekler sonuç odaklı, kadınlarda süreç odaklı düşünürler. Bu yüzden ne yaptığınız kadar, nasıl yaptığınızda çok önemlidir. Öyle ki; duygusuz bir şekilde, öylesine verilen kıymetli bir hediyedense, ruhunuzla diz çökerek verdiğiniz tek bir gül dünyalara bedel bir mutluluk ve sevgi etkisinde bulunabilir. Çünkü sadece sözlerinize bakılmaz, gözleriniz ve bedeninize de bakılır. Yapmacık ve isteksizlik hemen anlaşılır. O zaman dürüstlük ve samimiyetin kadınlarla iletişimdeki değeri ortaya çıkmış oluyor.

Empati yeteneği kadınlarda oldukça gelişmiş bir seviyededir. Seyrettiği bir filmdeki karakterin yerine hemen kendini koyması ve ağlaması, korkması, üzülmesi, sevinmesi hep gerçektir. Kendi aralarında da empati yapabildikleri için daha kolay anlaşır ve kaynaşırlar. Erkeklerin temel sorunlarından birisi de duygusuz, anlayışsız olmakla suçlanmaları yani empati eksikliğidir. Durumun nazikliğine göre biraz daha esnek ve anlayışlı olabilen bir erkek, kadının kahramanı olur. Özellikle 3. kişilerin ve de diğer dişilerin yanında eşini yücelten, kırmayan ve hoşlanmasa da o anda sabreden erkek paylaşılmaz, kıskanılır.

Allah, kadını cömert yaratmıştır. Eşiyle ruhunu ve hayatını paylaşır. Evladı ile canını paylaşır. Sevgisini ve ilgisini sürekli paylaştığı halde bir eksiklik hissetmez. Etrafta güzel bulduğu ne varsa sevgisini verebilir. Ama düşüncelerini ve yaşadıklarını da anlatarak paylaşmaktan büyük keyif alır. Yani paylaşmaya ihtiyacı vardır. Yaşadıklarını da doğal olarak en yakınındakiler ile paylaşmayı çok ister. Bu paylaşımlar genellikle bir sonuç çıkarmak için değil, paylaşmış olmak içindir. Başta eşini seven bir erkeğin olmak üzere, ailesindeki kadınlara değer veren erkeklerin onlara her gün paylaşımda bulunmaları için fırsat vermeleri gerekir. Her akşam evindeki kadınını en az yarım saat aktif olarak dinleyen bir erkeğin, eşiyle muhtemel sorunlarının en az %50 azalacağına neredeyse garanti verebilirim.

Buraya kadar genel doğruları ve bilinenleri sıralamaya çalıştım. Biraz daha nokta atışı yapmak ve belirli bir kadını daha iyi anlayabilmek için, onun eğitimi, aile yaşantısı, inanç yapısı, burcu, karakter rengi, yüz yapısının karakter etkisi, bükçe dili, sevginin 5 dili, erkekler Mars’tan- kadınlar Venüs’ten gibi farklı ve derinlikli konu ve kitaplardan bilgi sahibi olmak gerekiyor. Bütün bunların üzerine bünyelerini her ay alt üst eden kadınlık hallerini de eklerseniz yapılarının karmaşıklığı daha da iyi anlaşılır.

Özellikle, evlendikten bir süre sonra aşkın kaybolduğundan, evliğin tekdüzeliğinden ve sevginin azalmaya başladığından şikâyet eden erkeklerin, kadınlarını daha iyi tanımaya çalışarak harika sonuçlara kavuşacağını söylemek gerekir. Bu arkadaşlara önerilerimdir: Eşinizin burcunu, hatta yükselen burcunu öğrenin. Burçlardan kastım kesinlikle fal olayı değildir. Mevcut durumları ve olaylara yaklaşım tarzlarını çözmek içindir. Her insanın bir karakter rengi vardır. Kendi renginizi ve eşinizinkini tespit edin. Bu konuda internette çok sayıda belge ve video bulabilirsiniz. Yüz ve beden yapısını okuma konusunda da bilgi sahibi olmakta fayda var. Eşinizin yüz ve beden yapısı karakteri üzerinde etkilidir. Düşünme mantığını daha iyi çözersiniz. Bükçe dili ise kadınlar konusunda bazı standart yaklaşımları içerdiğinden faydalı olacaktır. Eşinizin ve kendinizin sevgi dilini keşfedin ve buna uygun adımlar atmaya başlayın. Hayatınızda göremediğiniz renk ve tonlarda mutlulukla karşılaşacaksınız. Sevgi ve aşk tek taraflı olmadığı için, sizin çabalarınız karşı tarafta fark edilecek ve olumlu yankı bulacaktır. Bu satırların yazarı olarak ben hepsini mükemmel şekilde biliyor ve uygulayabiliyor muyum?  Cevap hayır, ama en azından fırtınalardan korunacak ve gerektiğinde takviye alacak kadar biliyorum. Bu haliyle bile çok faydalandığımı söyleyebilirim. Günün sorusu şudur o zaman: Eşinizi gerçekten ne kadar tanıyorsunuz?




AHaber TV 07/01/2014 – Ajans Yeni Gün

[youtube url=”kVxZ8t3foks” width=”100%” height=”350″]

MayDay Marmara Ambulans Genel Müdür Yardımcısı Ercan ÖZÇELİK, A Haber TV’de canlı yayında Muhabir Aysu MOLA ile birlikte örnek bir kaza yerinde ilk yapılması gereken uygulamaları ve alınacak önlemleri anlatıyor. Kaza yapan araca yaklaşmadan alınacak önlemler ve kontrol edilecek hususlara dikkat çekiyor.




Zor, Devasa, Tehlikeli ve Güzel Bir Konu: Kadınlar

Neden Zor?

İnsanı en çok zorlayan konular; donanım, bilgi ve yeteneğinin üzerinde birikim gerektiren ve sürekli gelişen alanlardır. Kadınlar, Yaratıcı’mızın insanı yoktan yaratma fiiline beşiklik eder. Bu yüzden normalin üzerinde yeteneklere sahip, duygu ve algı yelpazesi geniş ve kuvvetli değerlerdedir. Bir erkek olarak bu yapılarını keşfettikçe zorluklarını daha iyi anlayabiliyorum. İşin komik yanı, kadınlar diğer kadınlar için de zor gelen varlıklardır. Hayatın getirdikleri ve aldıkları sorumluluklar, onların zor olmasını gerektirdiğinden olsa gerek, bu özellikleri daha çocukken ortaya çıkıyor. Kızımdan biliyorum, daha üç yaşındayken olayları algılama şeklinden tutun, dikkat ve hafıza yeteneğine kadar, her şeyiyle farklı, güçlü ve zor. Örneğin; bir hatasından dolayı benden sitem veya azar işitmişse, o anda sessiz kalıp başka bir zaman eğlendiğimiz ve sevgiyle coştuğumuz sırada, yani en zayıf anımda, sen neden bana şöyle söyledin veya yaptın deyip nakavt etmesine hala alışamadım.

Neden Devasa?

Ben, kadınları dünyayı her yönden çevreleyen okyanuslara benzetiyorum. Özünde hepsi deniz ama bulunduğu yere göre çok farklı içerik ve sıcaklık değerlerine sahipler. Kutuplardaki denizin yapısını, içinde yaşayan canlıları ve sıcaklığı ile tropikal iklimleri düşünürsek zıtlığın tonu artar. Ama Akdeniz ile Karadeniz arasında da dağlar kadar fark yok mudur? Her kadın size dünyanın farklı bir bölgesindeki sahilindeymişsiniz gibi zengin duygular yaşatacak yeteneği ve kapasiteyi barındırır. Aynı zamanda, sizi de bilerek veya bilmeyerek tarif ettiğiniz sahillerdeki gibi yaşatabilecek esnekliğe de sahiptir. Bu esnekliğin bittiği yer onların vazgeçtiği veya pes ettiği noktadır ki, bu da aslında oldukça zor alınan bir karardır. Bence, bir erkek açısından bütün mesele muhatap olduğunuz kadının nasıl bir sahili vaat ettiğini anlamak veya istediğiniz sahile dönüşmesine yardım etmek ve cesaretlendirmekte bitiyor. Bunu anlamanın çeşitli yolları var: Sevgili Peygamberimizin tavsiyeleri başta olmak üzere, günümüzde Sevginin 5 Dili gibi kitaplarda yol gösterici olacaktır.

Neden Tehlikeli?

Erkek milletinin en büyük imtihanlarının başında kadınlar konusu geliyor. Hz. Yusuf A.S. gibi özel olarak korunmuş olanlar müstesna olmak üzere, kadınlar konusunda sıkıntı yaşamayan erkek neredeyse yok gibidir. Allah, hiç kimseyi kararlı bir kadının hedefi haline getirmesin, buna kadınlar da dahil!  Nice kudretli yöneticilerin, siyasetçilerin, tüccarların, hatta din adamlarının kadınlar nedeniyle tarumar olduğunu, ikbal ve servetini ve de saygınlığını kaybettiğini gördük ve görmeye devam ediyoruz. Kendi ailesinde bir sevgi ve şefkat abidesi olabilen bir kadın isterse, başka aileler için en büyük yıkım ve zarar kaynağı da olabiliyor.  Erkekler üzerindeki yok edici yeteneği kadar diğer kadınlar için de en büyük psikolojik baskı ve yıldırma yeteneğini de barındırıyor. İşin bu yönünü düşününce evinizde sizi sevgi ve saygıyla bekleyen bir eşten daha kıymetlisi var mıdır?

Neden Güzel?

Sevgili Peygamberimiz  (S.A.S.) “ Bana üç şey sevdirildi: Güzel koku, kadınlar ve gözümün nuru namaz” diye buyurmuş. Kadınlar güzel yaratıldığı gibi erkeklere de bu güzelliğe meyilli olmak bahşedilmiş. Eşine sevgiyle bakan bir kadının gözleri ile ancak, yine onun doğurduğu çocuklar rekabet edebilir. Gece gündüz hayalden çıkmayan, uğruna nice çılgınlıklar yapılan kadın güzelliği değil midir? Bir arkadaşınıza 1 sayfa mektup yazmak zor gelirken, tek seferde 15 sayfa yazdıran (internetten önceki zamanlarda  🙂  ) sevdalar yaşamadık mı? Kadın hem güzeldir, sevdiğine cömertçe paylaştığı; hem de sığınaktır zararlı sarmaşıklardan, yıkıcı fırtınalardan kaçırıp saklayan ve kollayan. Mükemmel bir yoldaştır, dünyada başlayıp ahrette devam eden çizgide. Doğru kadın yolda tutar, sevdiklerine canını katar. Yıllar geçse de güzelliği gitmez, yüzünde fedakârlığının çizgileri belirir ki bunlarda değerine değer katar.

……

Kadınlar hakkında herkesin farklı duygu ve düşünceleri olduğu doğrudur. Benden bir şeyler yazmaya çalıştım.  Kadınların eksik, erkeklerin abartılı bulabileceğini tahmin ediyorum. Olumlu tepkiler alırsam ve cesaretim kırılmaz ise kadınlar hakkında farklı yazılar yazmayı da düşünüyorum. Tehlikeli sularda yüzdüğümün de farkındayım. Allah sonumuzu hayretsin.




40 Yaşın Getirdikleri ve Hissettirdikleri Üzerine

“Bin sene de okusam, ne biliyorsun diye sorsalar bana “haddimi bilirim” derim.” diyen Mevlana’yı, en iyi 40 yaşına girmiş olanların anlayacağına inanıyorum.  73 model bir insan olarak en çok buna benzer duygular yaşadığımı söyleyebilirim. Gerçekten de her şey bir yana; insan en çok ne yapıp ne yapamayacağına, cürmünün etki alanına, bünyesinin direnme gücüne ve kul olarak acziyetinin idrakine en iyi 40 yaşlarında varıyor.

40 yaş sendromu denebilecek bir tükenmişlik veya yorgunluk duygularını ifade anlamında söylemiyorum. Aksine, aşırı makyajlanmış bir yüz gibi abartılı özgüven duyguları katan gençlik, toyluk, hayatta ve evlilikte acemilik gibi ortalama değerleri etkileyen uçlardan arınmış gerçek yüzün ortaya çıkması, sınırları ve etkisi kanıtlanmış bilinçli bir güç ve reel karizmadan bahsediyorum. 40 yaşına girmiş ortalama her insan, artık yaptıkları veya yapmadıkları ile neleri kazanıp neleri kaybedeceğine vakıf bir donanıma sahip demektir. Gençlik yıllarında belirsizliklerin getirdiği heyecanlar, umutlar ve beklentiler uğruna girilen maceraperest davranışların yerini daha planlı, düşünülmüş, sonuçları hesaplanmış tavırlar alır. Çünkü artık alınan riskler daha değerlidir, hayatın kısalığı, sağlığın değeri, ailenin önemi, bağlı insanların sorumluluğu vb. birçok değişkene dikkat etmek kaçınılmaz bir gereklilik olmuştur. 5 deneyip 1’i umut etmek yerine, en azından 3’te 2 gibi yüksek skor olasılığı olmadıkça kaçınmak gibi tavırlar gelişir.

Dengeli bir dönemi ifade eder 40’lı yaşlar. Gençlik zamanında daha çok çıkar ve kişisel heyecanların çevrelediği dünyevi hedefler, istekler ve ümitler yoğunlaşırken; uhrevi görevler, toplumsal görevler biraz ihmal edilir. Olgunluk dönemlerinde, dünyanın gerekliliği bilinir ama uhrevi görevlerin önemi ve kaçınılmaz hesaplaşmanın yakınlaşması hissedilir. Artık alınan kararlarda vicdanın rolü daha baskındır. Dini görevler, kul hakları, toplumsal görevler, ailevi sorumluluklar kişileri hem koruyan hem de aşırılıklardan sınırlayan güçlü kalkanlar haline gelir. Pozitif anlamdaki toplumsal baskılarda bu gelişmelere destek verir.

Genç ebeveynlerin çocukları ile ilgili kaygıları daha çok sağlıklı büyümeleri, ihtiyaçlarının giderilmesi, iyi okullarla hayata hazırlanmaları şeklinde oluşurken; olgunluk dönemlerinde iyi ve erdemli insanlar olmaları, dini ve ahlaki değerlerinin olgunlaşması, doğru eğitimleri almaları ve zamanı gelince de doğru kişilerle evlilik yapıp hayata katılmaları gibi gelişim gösterir. Kendilerinin de bir zamanlar genç olduğunu unutan ebeveynler bütün iyi niyetlerine rağmen; anlayışsız, aşırı idealist ve katı tutumları ile çocuklarının uzaklaşmalarına neden olabilir. Kişiler olgunlaşmıştır ama etraflarındakilerin de aynı dengeli davranışları göstermelerini beklemek gibi bir hataya düşebilir. Daha bilinçli ve empati yeteneği gelişmiş olgun ebeveynler ise karanlık ve fırtınalı havalarda gemileri emniyetli yerlere yönlendiren deniz fenerleri gibi değerli ve etkili olurlar.

Diğerkâmlığın zirve dönemleridir. Yaşanan olaylar, tanınan kişiler, gezilen yerler, alınan eğitimlerin hepsi bir renk ve tat öznesi olarak kişinin dağarcığına yerleşir. İyi ve etkili olanlar ile kötü ve acılı olanlar daha kalıcı olurlar. İyiyi tanımak, kötüden kaçınmak için aşı görevi yaparlar. Aşılı kişiler hastalığı bildiği için diğerlerine ve özellikle ailesine karşı hep uyarıcı, öğretici, yönlendirici rol üstlenir. Bir anne babayı en çok üzen şey, kendi yaptığı hataları evlatlarının da yaptığını görmek olsa gerek. Bu yüzdendir acıyla burulmaları, çocuklarına yalvarırcasına nasihat etmeleri.

İş hayatında ise yüksek gelirlerden ziyade, güvenli ve kurumsal yönü güçlü işyerlerinde çalışmak tercih edilir bu dönemde.  Kurumsallaşan sabit aile giderleri riskli hareketlerden kaçınmayı gerektirir. Mobinge de maruz kalsa sabretmek ve idare etmek esastır. Vazgeçilmez derecede kilit görevleri icra ederek dokunulmazlık sağlamak, rekabet ihtimali bulunan kişilere karşı önlem almak ve bilgiyi korumak gibi savunmacı tavırlar bile gelişebilir. Bu savunmacı tavırlar ve endişeler bazen kişileri körleştirdiği için demode olduğunu, ekipten ayrıştığını, örgütü tıkadığını bile fark edemeyebilir. Bu noktada yapılacak işten çıkarmalar veya görev değişiklikleri maalesef kişiler üzerinde çok yıkıcı sonuçlar doğurabilir.

Bir erkek olarak kadınlar hakkında ahkâm kesiyor gibi olmak istemem ama onların da durulduklarını ve özellikle en güçlü yönleri olan duygu dünyalarının dengelendiğini söyleyebilirim. 40 yaş kadını artık eşine ve hayata karşı bir şeyleri ispat etme mücadelesini tamamlamış, anneliğin zirvelerinde gezen, kocasını bilen ve ustaca yönetebilecek kadar tanıyan toplumun gizli/açık liderlerindendir. Bir çatışma varsa o istediği için başlamıştır, sükûnet ve huzurun da mimarı odur.

Velhasıl 40’lı yaşlar; yüksek hızda araç sürerken etrafı ve manzarayı kaçıran sürücüler yerine, dengeli ve güvenli bir hızı tercih edip aracını, beraber seyahat ettiklerini ve yol aldığı çevreyi fark edip etkileşime giren sürücüler gibi olunan dönemlerdir diye düşünüyorum. Yaşımın bir gereği olarak ta paylaşma ihtiyacı duyduğumdan olsa gerek bu makaleyi yazmak kısmet oldu.