Çocuklarımızı Kim Büyütüyor?

Günümüz ticari uygulamalarında taşeronlaşma konusu iyice oturmaya başladı. Taşeronluk, mal ve hizmetlerin temininde asıl yüklenicinin ( taahhüt verenin) işi alt yüklenicilere yaptırmasıdır diyebiliriz. Taşeron kullanımı, özellikle düşük maliyet ve yüksek verimlilik için tercih ediliyor. İyi kontrol edilmediğinde de önce kalite sorunu ortaya çıkıyor.

Aile kurumunun temel ürünü çocuktur. Çocukların sağlıklı ve huzurlu bir ortamda yetişmelerini sağlamak ana-babaların ortak sorumluluğudur. Modern hayatın bir sonucu olarak, çocukların bakımı ve terbiyesinde de taşeronlaşmayı yaşadığımız bir zamandayız. Üstelik kalitenin yüksek olduğunu da iddia edemiyoruz.

Nüfusumuzun %75’den fazlası kentsel bölgelerde yaşıyor. Kent hayatının bir sonucu da geniş aile yapısının terk edilmesidir. Geniş aile yapısında, kuşaklar arasında aktarılabilen ortak kültür ve gelenekler güçlüdür.  Çekirdek aile yapısında ise, kendileri de hayata tutunma ve kökleşme çabasında olan yalnız ana-babalar yer alır. Bunların da çocuklarına aile kültür ve geleneklerini aktarabilme potansiyel ve imkânları oldukça kısıtlıdır. İşte bu noktada taşeron ana-babalık kurumları güçlü şekilde devreye girer.

Taşeron ana-baba kullanımı,  ailenin ekonomik yapısı, eğitimi, inanç durumu ve annenin çalışması gibi faktörlere göre değişir. En çok kullanılan ve tercih edilen taşeron “Televizyon”dur. Özellikle küçük çocukların öğrenmesi gereken ilk kavramları, tüketim ihtiyaçlarını, ilgi alanlarını genelde TV belirler. Çocuklarını şiddet ve diğer sakıncalı bilgilerden korumak isteyen görece hassas veliler genelde TRT Çocuk gibi kontrollü taşeronları tercih eder. Kayu ve Pepe gibi çizgi kahramanlar oldukça revaçtadır. Ne izlerse izlesin, yeter ki sessizce otursun diyecek kadar umarsız veliler ise TV’nin hoyrat kanallarında şiddet, cinsellik, çılgınca tüketim gibi bütün kötülüklere karşı çocuklarını savunmasız bırakırlar.

Anaokulu yaşlarında ise bizzat Devlet zorunlu taşeron olur. Henüz 5 yaşlarından itibaren çocuğun üzerinde kalıcı ve etkili biçimlendirmeye başlar.  Devletin taşeronluğu kendi doğal sorunları ve sıkıntılarının yanında, yurt çapında ve hatta aynı okulda bile tutarlı olmayan kalite sonuçlarıyla birlikte gelir. Bölgeler arası kronik sorunların yanı sıra, devlet adına iş görenlerin yapısından kaynaklanan farklılıklar söz konusudur. Devlet, esasında ana babanın taşeronu ve yardımcısı rolünde iken, kendi gündemine odaklandığından, ana babanın çocuk üzerindeki iradesini zayıflatıcı ve hatta ana babaya karşı tavırlı bir etkiye de neden olabilir. Devlet tarafından dayatılan tek tipçi programlar nedeniyle, farklı kalan ana babaya karşı olumsuz yaklaşımlarda gelişebilir. Devletin temel endişesi, bireyi değil devleti korumak üzerine olduğu için, bireysel farklılıklar bir tehdit olarak algılanır. Çok şükür, bu yanlış algının değişmeye başladığı ve demokratik anayasaya olan talebin yükseldiği günleri yaşamaya başladık.

İlk dini bilgileri ve ibadet eğitimlerini çocuklarımıza biz veremiyoruz. Çünkü ya zamanımız yok, ya da yeterli bilgimiz. Bu konuda Cami Hocaları, Kur’an Kursları ve okullardan ( Kur’an ve Siyer derslerine sebep olanlardan Allah razı olsun) faydalanıyoruz. Cinsel eğitimi de internet hallediyor zaten. Hem de en vahşi şekilde!  Sizde farkındasınızdır; özellikle yabancı film ve dizilerin hemen hepsinde standart olarak içki, uyuşturucu, zina ( bazen ensest nitelikte) ve homoseksüel ilişkiler özendirecek şekilde yer alıyor. Yerli film ve dizilerimizin de aşağı kaldığını söyleyemeyiz.

Bizler ana baba olarak çocuklarımıza iyiliği, dayanışmayı, merhamet göstermeyi ve alçak gönüllüğü  söylüyor da olsak etkisi cılız kalıyor. Çünkü en etkili taşeronlarımız bencilliği, insanı aldatmayı, adam harcamayı, yalanı ve ahlaksızlığı pompalıyor.  Çıkar için kırk takla atılan yarışmalara özendiriyor, amaca ulaşmak için her şeyi mubah gösteriyor. Kendi emellerine ulaşabilmek için ana babanın çocuk üzerindeki otoritesini özellikle kırmaya çalışıyor.

Modern ve özgürlükçü eğitim adına çocukların aile terbiyesinden uzak veya eksik yetiştirilmesi önemli bir sıkıntıdır. Ana baba otoritesini ve terbiyesini doğru almayan çocuklar bu yanlışın bedelini ya kendileri ödüyor ya da topluma ödetiyor.  Çocuklar, özgürlüğünde sınırları olduğunu, dünyanın kendileri etrafında dönmediğini önce ana babalarından öğrenmeli. Toplumsal kurallardan önce, ailenin meşru kurallarına uyabilen nesiller yetişmeli. Bu nedenle, zorunlu veya isteğe bağlı olarak tutulan taşeronların ana-baba otoritesine saygıyı yücelten, yıkıcı değil yapıcı, bozucu değil tamamlayıcı nitelikte hizmet vermesi gerekir. Ana-babaların önemli bir görevi de kötü niyetli taşeronları tespit edip evlatlarından uzak tutmaktır.  Taşerona mecbur olabiliriz ama onları denetlemekten uzak duramayız. İtimat ise kontrole mani değildir.




Erkekler Ne Bekler?

Kadınlar hakkında bir kaç yazı yazdıktan sonra, erkekler hakkında yazmazsam şık olmaz diye, kendimi sorumlu hissettim. Hemcinslerimin hakkını vermek ve kadınlara da faydalı olabilecek bazı tüyoları paylaşmak istiyorum. Kadın ve erkek ilişkileri hakkında birçok konu olmakla beraber, evlilik yoluna girmiş veya evlenmiş olan kadın ve erkekler üzerinde durmayı planlıyorum.

Kadınlar nasıl bir şefkat abidesi olarak yaratılıp, eşsiz duyularla zenginleştirilmişlerse; erkeklerde doğuştan sorumluluk alabilecek, sorun çözmeye odaklı, güçlü ve lider niteliklerle donatılmıştır. Cesaret, güç, dayanıklılık, liderlik gibi davranışlar erkeklere; nezaket, utanç, duygusallık, uyumluluk gibi davranışlarda kadınlara daha çok yakışıyor. İstisnalar konu dışı olmakla beraber, kadın ve erkek ilişkilerinde başarılı ve sürekliliği bulunan evlilikler fıtri rollere uygun davranıldığı ölçüde gerçekleşiyor.

Eşini arayan bir erkek için, yukarıda saydığımıza benzer özellikleri taşıyan ve fiziksel olarakta çekici gelen bir kadın, ideal hanım adayının temel değerlerini oluşturuyor. Kadının eğitimi, işi, gelir seviyesi, aile durumu gibi bilgilerde bonus gibi artı değerler olarak sıralanıyor. Kadınlar veya erkekler, beklentilerini karşısındakinde bulabildiği ölçüde sonuca gitmeye yakın davranırlar. Beklentilere ters gelen tavırlar ise hemen sivrilir. Örneğin, birlikte gidilecek mekânın adresini bulmaktan aciz bir erkek, kadın için ne kadar güven kırıcı ve soru işareti doğurucu ise; yenilen yemeğin parasını ısrarla ödemeye kalkan veya etrafıyla fazla meşgul bir kadın da erkek için sıkıntılı ve sorunlu bir imaj doğuracaktır.

Erkekler, genelde bir adım sonrasını veya sürecin sonucunu öngörmeye ve buna göre gidişatı yönetmeye çalışırlar. Bu nedenle eş adayı olabilecek kadının ev hallerini, anneliğini, ailesiyle iletişimini vb. tahmin ederek muhatabını belli bir süre analiz ve değerlemeye tabi tutarlar. Kendince verdiği karar durumuna göre tamam veya devam derler. Kadın tarafında, erkeğin verdiği kararı alt üst edebilecek bir tavır değişikliği olmadığı sürece, erkeğin sadık ve kararlı olacağına neredeyse emin olabilirsiniz. Yani fazladan sürprizlere, sınırları ve sinirleri zorlayabilecek sabır testlerine hiç gerek yok diyoruz.

Erkekler ve kadınlar evlilik hayatında mükemmel bir takım çalışmasını ortaya çıkarabilecek potansiyele sahiptir. Birbirini tamamlayan ve güçlendiren yönleri ile ideal bir ekibi oluştururlar. Karı ve koca ilişkisinde erkeğin temel beklentisi saygıdır. Sevgi, sadakat, hizmet, destek, koruma, ilgi vb. ifadelerin tamamını oluşturan değerler zinciri, saygı ile başlar. Sevgili Peygamberimizin ( S.A.S.) kadınların kocalarına saygı duyması hakkında birçok öğüdü vardır. İki kişi yolculuk ederken bile birisinin imam/lider olması ilkesi ışığında, evlilik hayatında yönetimin erkeğe verilmesi, kadının da uyumlu ve saygılı olması ile huzur ve güven ortamı sağlanacaktır. Erkeğe verilen liderlik ve diğer yetkiler aslında onu, kadının kaldıramayacağı sorumluluklarında altına sokmaktadır. Her işinde adalet ve iyilikle emredilen erkekler için, yetkilerini nasıl kullandığı da ayrıca sorulacaktır. Kur’anı Kerim’de ve Sevgili Peygamberimizin ( S.A.S) lâtif sözlerinde erkekler için önemli uyarı ve hatırlatmalar yer alır.

Evi, erkeğin kalesidir. Her erkek kalesinde komutan olduğunun bilinmesini ve saygılı davranılmasını bekler. Kalesini ve içindekileri korumak için gerekirse ölümü göze alır, ama kale içindekilerden gelecek yanlış hareketler basitte olsa onu sarsabilir, duruma göre de yıkabilir. Erkekler, kadınlarını ve çocuklarını 3. kişilerin yanında ve dış ortamlarda sürekli koruma ve kollama içgüdüsü ile davranır. Buna karşın onların da kendisine tabi olmalarını ve saygılı davranmalarını bekler. Başkalarının yanında otoritesi sorgulanan, eleştirilen, küçük düşürülen, hataları ortaya dökülen, eksik veya zayıf yanları açık edilen erkeğe çok ağır hasarlar verilmiş demektir. Yaralı ve köşeye sıkıştırılmış bir arslandan anlayış ve sakinlik beklemek ne kadar boş gelirse öyle düşünmek gerekir. Bu ve benzeri şekillerde davranan kadınlar var ise evliliklerinin neden kötüye gittiğini hiç merak etmesin derim.

Erkekler için, gayri meşru ilişkilere veya evliliklerini bitirmeye en yakın olduğu zamanlar, eşlerinden soğumaya ve uzaklaşmaya başladıkları zamanlardır. Kısa dönemler için bile olsa kocalarını küstüren ve kendilerinden uzaklaştıran kadınlar, büyük riskler aldıklarının farkında olmalılar. Kadınların ilgisizliği ve davranış bozukluğu erkeklerin kötü davranışları için en büyük bahanesi ve kılıfıdır. Böyle bir bahaneyi ellerine kolayca vermemek gerekir.

Erkeklerin beyni kişisel ihtiyaçlarının dışında bir görev listesi mantığıyla çalışır. Yani sorun çözmeye ve eyleme geçmeye odaklıdır. Kadınlara tavsiyem: Gerçekten çözülmesini istediğiniz sorunlar veya olaylar dışında gereksiz bilgileri aktarmamaya çalışın. Çünkü sizin için paylaştığınız şeyler çok önemli olmasa da, erkekler bunu görev listelerine yazar ve en kısa zamanda halletmeye çalışır. Görev sayısı arttıkça ve çözülemeyen konular biriktikçe erkekte stres ve gerginlik yapar. Başarısızlık, yetersizlik gibi duygulara sebep olur. Bunun olumsuz yansımaları da önce size gelir. Eşinizi kısa zamanda bunaltmak ve evden uzaklaştırmak istemiyorsanız konuşmadan önce bir filtreleme yapmanız gerekir. Örneğin, komşu çocukları arasında gelişen sorunlara kadınlarda karıştığında durum ciddileşir. Ama işin içine erkekler girdiği anda artık geri dönüşü çok zor kötü olaylar zinciri başlar. Meslek hayatımda bunun pek çok örneğini gördüm.

Kadınların konuşmaya ihtiyacı olduğu gibi erkeklerinde kafa dinlemeye ve biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardır. “Erkekler Mars’tan, Kadınlar Venüs’ten” kitabında bu durum “inine çekilmek” şeklinde tabir edilir. İnine çekilen bir hayvan (herkesi tenzih ederim) rahatsız edildiğinde ne kadar yırtıcı olabilirse, erkekler de saldırgan ve sinirli olabilir. Genelde akşamları 1-2 saat odasına çekilen, TV izleyen veya gazete kitap okuyan kocanız bariz şekilde tepkisiz ve sessiz duruyorsa “inine çekildiğini” düşünebilirsiniz. Bedeni ordadır ama zihni gezintiye çıkmış, dalmış olabilir. Biraz sabrederseniz kendisi tekrar dünyaya gelecektir. Sizden bir çay istediğinde veya ne haber, bugün ne yaptın gibi sorular sorduğunda sıra size gelmiş demektir.

Tok insanın yemek çalması zordur. Kocalarını her anlamda doyurmayı başaran kadınların da ihanete uğramaları ve üzülmeleri zor olacaktır. İnanan bütün erkek ve kadınların sadece bu dünyada değil, Cennet-i Alâ’da da sürdürecekleri evlilikler yapabilmesini dilerim…




Bursa Büyükşehir Belediyesi Evde Hasta Bakım Hizmetleri

“Bursa Büyükşehir Belediyesi sınırlarındaki sosyo ekonomik yoksulluk ve yoksunluk içinde bulunan yatağa bağımlı hastalara evde teşhis, tedavi, bakım, eğitim ve yönlendirme hizmetlerinin verilmesi” ihalesi Nisan 2013’de yapıldı. İhaleyi kazanıp Yüklenici olarak işe başlayan firmamız MayDay Marmara Ambulans Mobil Sağlık Hizmetleri adına Proje Yöneticisi olarak görev aldım.

Projenin iş planına uygun yürütülmesini, hizmet araçlarının kiralanmasını, araçların hizmete hazır hale getirilmesini, tıbbi sarf ve diğer ihtiyaçların tedarik zincirinin kurulmasını, insan kaynaklarının temin ve koordinasyonunu, Belediye yönetimi ile resmi ilişkilerin ve aylık hak edişlerin yönetimini sağladım. Yeni personellerin eğitim ve uyum süreçlerinin işletilmesini, eski personelin kaynaştırma ve hizmet içi eğitim faaliyetlerinin icra edilmesini temin ettim.

16 binek araç ve 50 civarındaki personel yapısıyla devam eden projenin ilk 6 ayında ücretsiz olarak 25.000’den fazla evde hasta bakım hizmeti gerçekleşti.

Evde hasta bakım kapsamında verilen hizmetler:

  • Doktor muayene hizmetleri
  • Uzman Doktor muayenesi hizmetleri
  • Girişimsel  hemşirelik hizmetleri
  • Hasta  bakım hizmetleri
  • Fizyoterapist  hizmetleri
  • Sosyal inceleme ve değerlendirme
  • Psikolojik  destek hizmeti

SOSYAL İNCELEME

Belediyeye ulaşmış olan listeler (bireysel başvuru, sivil toplum kuruluşları ve diğer kamu kurumları tarafından iletilmiş olan) ve çağrı merkezine gelen (öneri ve başvuru) bilgiler ışığında sosyal inceleme uzmanı veya psikolog tarafından adres tespiti ve hane ziyareti ile sosyal inceleme raporu hazırlanır. Sosyal inceleme raporu hasta takip programına kaydedilir. Hazırlanan rapor sonucu ailenin sağlık ve sosyal yardımlardan hangisine ihtiyaç duyduğu ortaya çıkar ve bu sonuç idare ile paylaşılarak gerekli olan yardım (Hasta altı bezi, hasta yatak koruyucusu, havalı yatak, tekerlekli sandalye. vs) planlaması yapılır.

SAĞLIK DEĞERLENDİRMESİ ve HİZMETLER

Sosyal inceleme raporu sonucuna göre doktor tarafından evinde değerlendirilmesi gereken hasta bilgileri doktora bildirilir. Doktorun ilk hane ziyareti ve muayenesi sonucu hastaya uygulanacak olan tedavi şekli belirlenir. Hastanın devam eden bir tedavisi varsa devam ettirilir ve tüm bilgiler hasta sağlık değerlendirme formuna yazılır.

Uygun görülen hastaların Fizik Tedavi veya Ortopedi Uzmanı Dr.’lar tarafından muayene edilmesi ve gerekirse takdir edilen tedavi planına bağlı olarak evlerinde fizyoterapist hizmeti almaları sağlanır.

Normal tedavileri devam eden yaşlı hastaların girişimsel hemşirelik hizmetleri ile birlikte hasta bakım hizmetleri de yapılan rutin ziyaretler ile verilerek sağlık durumlarının iyiye doğru gelişmesi amaçlanır.

Psikolojik çöküntü yaşayan hasta ve hasta yakınlarına destek sağlamak ve gerekirse eğitim vermek üzere Psikolog ziyaretleri yapılarak hizmet verilir.




Damdan Düşen Acemi Girişimciden Deneyim Paylaşımı

Gerçek midir, şehir efsanesi midir emin değilim, ama kısa bir hikâye ile başlamak istiyorum: Derler ki, İstanbul’da yapılan büyük bir köprünün inşaatında kullanılan dev boyutlardaki bir vincin operatörü nasıl hata yapmışsa vinci devirmiş. Zarar çok büyük ama yapacak bir şey olmamış. Yurt dışında bulunan patron geri geldiğinde olayı çekinerek anlatmışlar. O da, peki siz ne yaptınız diye sormuş. Efendim derhal gereğini yaptık ve vinç operatörünü kovduk demişler. Fakat patron buna daha çok kızmış. Dünyada bu boyutlarda bir vinci devirmiş kaç tane operatör var? Asıl bundan sonra değerli bir adamdır o, neden işten çıkardınız, demiş. Bende, koca bir vinç devirmiş gibi, başarısızlıkla sonuçlanan bir şirket maceram olduğu için deneyimli sayılırım. Bir daha fırsat olur mu, yeniden yapar mıyım bilmem, ama en azından bu yazıyı okuyanlara faydalı olabilecek bir paylaşımda bulunmak istedim.

En baştan söylemek gerekirse amatör ruhla düşünüp, profesyonel yöntemle iş yapmak girişimcinin şiarı olmalıdır. Profesyonel iş yapma durumu, zayıf halkaya tahammülü olmayan güçlü bir zincir gibi işin her aşamasında ve her konuda olmalıdır. Amatör ruhla düşünmek ve hayal etmek ihtiyacımız olan motivasyonu ve enerjiyi sağlıyor. Kendi işimde başarılı olduğum takdirde ürünümü Türkiye’de üretip, Mekke ve Medine’deki kutsal mekânlarda Allah rızası için uygulayabilecek günleri görmek benim en büyük hayalimdi. Kısmet olmadı ama hayal edebildiğim için bile mutluyum. Hayal bile olsa, bir hedef koyarak ilerlemeye çalışmak tükendiğimiz noktalarda bir can simidi etkisi yapıyor. Yazının esas konusu profesyonel iş yapmak üzerine olduğu için, ileride her paragrafta bir konuyu irdelemeye çalışacağım.

Öncelikle, yapacağınız işe tek başınıza mı, ortaklarla mı girişeceğinizi netleştirmeniz gerekiyor. Benim olayım ortaklı olduğu için bu konuyu ele alacağım.  Hemen söyleyeyim: sadece sözle iş yapmayın! Yani, ortaklarınızı ne kadar iyi tanırsanız tanıyın, ne kadar güvenirseniz güvenin fark etmez, kararlı ve prensipli olun. Alınan kararlar yazılı olarak belgelenip imzalandıktan sonra, mesela sermaye oluşumunda herkes payına düşeni ortaya koymadan siz harcamaya başlamayın. Hallederiz, haftaya ayarlarım, canım sen şirketi kur ben filanca yerden alınca vereceğim vs. vs. sonu hep hüsran yollara çıkan başlangıçlar demek. Paranız kasada ya da bankada olmadan işe başlamayın derim.

Ticaret söz konusu olduğunda, satacağınız hizmet ya da ürünün piyasa araştırmasını yeterince yapmanız gerekiyor. Özellikle niş tabir edilen fırsat alanlarını hedeflediyseniz ve başkaları tarafından üretilen bir ürünü veya hizmeti satacaksanız yasal altyapısının tam ve eksiksiz olmasına dikkat etmelisiniz. Ürün ne kadar iyi olursa olsun, ruhsat vb. belgeleri eksik olduğunda yaptığınız yatırımlar bir anlam ifade etmiyor. Kendi işimizde, satacağımız ürün için oldukça profesyonel bir kurumsal kimlik yapılandırması içinde web sitesi, logo, broşür, katalog vb. hazırlıklar yaptığımız halde, distribütör firma Türkiye de tam yeterli satış ruhsatı alamadığı için ayazda kalmıştık. Yapılan bütün çalışmalar ve harcamalar havaya gitmiş oldu.

Sözle iş yapma konusu şirket içindeki işler dışında, satış vb. ticaret konularında da kaldırılamayacak riskler içeriyor. Network pazarlaması yapan tiplerin satışına gelmeyin. Çok kişiyi veya kurumu tanımak ayrı şeydir, satış yapabilmek daha ayrı şeydir. Kazanmadığınız parayı harcamak veya paylaşmak için acele etmeyin.

Şirket işleri için ortak olan kişiler arasındaki yük dağılımı ve görev bilinci dengeli olmalı. İşi sahiplenen bir kişi ne kadar azimli olursa olsun iki kişiden azdır. Ortakların birlikte sorumluluk alarak gayret etmesi gerekir.

Parayı kullanmak ve yönetmek ise apayrı bir yetenek ve karakter gerektiriyor. Yıllarca kamuda ve kurumsal yapısı güçlü firmalarda görev yapmış birisi olarak, ödemelerde düzenli ve prensipli davranmak benim için doğal bir durumdu. Mesela, bir borç oluştuğunda cebimde duran para beni rahatsız ediyordu. İmkânım varsa ödemek en doğrusu gibi geldiği için öyle davrandım. Ama ticaret hayatında maalesef öyle olmuyor. Bütün ödemeleri en son vadesine kadar bekletmek ve mesela alacaklı başka bir esnafsa o sıkıştırıncaya kadar ertelemek meziyet görülüyor. Nakit parayı en uzun süre tutan güçlü sayılıyor. Çünkü onlarda size aynısını yapıyor. Kesilen faturalar ve ödemeler hep sarkıyor.  Bu durumu halen kabullenmiyorum ama yapacak bir şeyde yok. Durumu bilerek tedbir almak lazım.

Her şeyde olduğu gibi ticaret hayatında da iniş ve çıkışlar yaşanabilir. Geri dönmek veya farklı bir yola sapmak için gerekli kaynak ve enerjiyi bir yerlerde tutmak cidden doğru olacaktır. Her şeyimizi tek seferde tüketmek yıkım getirir. Birde, güçlü bir aile yapısı ve anlayışlı bir eşinizin olması emsalsiz bir değer olacaktır. Eviniz kalenizdir, işiniz evinizi kötü etkilemeye başlamışsa derhal çözüm yoluna gitmeniz veya vazgeçmeniz gerekir. Köprüden önceki son çıkışınız bu noktadır. Yeni iş bulmak, yeni bir iş kurmak daha kolaydır. Yeni bir ev ve aile kurma şansınız olmayabilir. Evinizi ve ailenizi harcayacak işlerden uzak durun.

Bu konuda tekrar yazmak kısmet olur mu bilmiyorum ama devlet konusunu da eklemezsem eksik kalır. Mevzuat hazretleri dürüst taciri acımadan eziyor ve enayi durumuna sokuyor. En büyük ve en acımasız ortak bütün işlerde bizzat devletin kendisidir. Kazanmadığınız, fatura bile kesmediğiniz hallerde birçok isim altında vergi ödüyorsunuz. Şirketin adresi olarak kiralanan yerin mal sahibine kira verdiğiniz gibi devlete de bunun stopaj vergisini yine siz ödüyorsunuz. Şirketin tasfiyesini verdiğimiz ve bütün faaliyetlerini sonlandırdığımız halde; bir yıldır aylık beyannameler, 3 aylık vergiler ve defter tasdikleri gibi isimler altında eziyet vergilerini ödemeye devam ediyoruz. Sistem, masum ve dürüst olan çoğunluğu rahatlatmak ve işini kolaylaştırmak için değil, uyanık ve kuralsız azınlığı dizginlemek için kurulduğundan, ticaret hayatını çekilmez hale getiriyor. Girişimcinin kazanıp kazanmaması sistemin umurunda değil.

Özetlemek gerekirse, ticaret hayatında idealist davranmak, herkesi kendin gibi bilmek kişiyi beladan uzak tutmuyor. Doğru işi, doğru kişilerle, doğru yer ve zamanda yapıp, ortaklardan ve devletten arta kalan değer gerçekten anlamlı bir boyutta olacaksa yeni işlere girişmek lazım.  Çok düşünüp, çok danışarak yola çıkmayı tavsiye ederim.