Kronik Yılbaşı Hastalığımız: Noel Kutlamaları

Her yıl Aralık ayında Noel hastalığımız ve manevi savrulmuşluğumuzu gösteren çılgınca yılbaşı kutlama hazırlıklarımız yeniden depreşiyor ve gittikçe kronik bir hale geliyor. Gelecek nesilleri şuursuz ve kendilerine köle olarak yetiştirmek isteyen arsız güçler, doğrudan çocuklarımızı hedef alıyorlar. Bu hain plana bazılarımız bilerek, bazılarımız saflığından alet oluyor da farkında bile değil.

Şeytani ateşin sıcaklığını yüzümde ve yavrularımın üzerinde hissetmenin dehşeti içindeyim. Küçük kızım bir kamu kurumuna ait ana okuluna gidiyor. Bir hafta kadar önce, çok rahatsız olduğum bir şeyle karşılaştım. Kreşin girişinde çocukların bırakılıp alındığı bölümde özel bir köşe kurulmuş. Maket olarak gerçek boyutlarda bir şömine yapılmış, süslenmiş ve üzerine de bir çift çorap şeklinde yaldızlı kağıt yapıştırılmış. Hemen yan tarafına da büyük bir çam ağacı maketi iyice süslenerek altında hediye kutuları ile birlikte  yerleştirilmiş. Üstelik çocuklara da “Noel Baba, Noel Baba  ver bana da hediye, Senin evin nerede? Seni sevdim Noel Baba ver bana da hediye” şeklinde şarkısını da söyleyip ezberletmişler. Çocuklarımıza bunların öğretilmesi için plan ve program yapanlar gerçekten Müslüman mıdır? Üstelik kamu kaynaklarını kullanarak yapmalarına ne demeli?

İçimi daraltan ve ruhuma işkence yapan bu manzara karşısında kreş yönetimine rahatsızlığımı ne zaman ve nasıl ileteceğimi hesaplarken, kreşten almaya gittiğim kızımdan beklenen bomba soru da geldi: -Baba bunlar ne? Hristiyan geleneklerine uygun olarak hazırlanmış bir çam ağacı, altına Noel Baba’ya atfen konulmuş hediye kutuları ve yine Noel Baba’nın hediye koyması beklenen çoraplar ile şömineye varıncaya kadar her ayrıntısı unutulmamış bu manevi saldırı tezgahının ne olduğunu soran çocuğuna Mü’min bir baba nasıl cevap vermelidir? Yılbaşı süsü onlar evladım, yeni yıla giriyoruz ondan desem, bu objeleri masum ve normal olaylara eklemiş ve kızımın hayatında olumlu ve gerekli bir şekle sokmuş olacaktım. Çocukluk zamanında edinilen davranışların ve alışkanlıkların bütün hayatı etkilediği, doğru ve yanlış kavramlarının esastan şekillendiği genel kabul görmüş gerçeklerden birisidir. Bu manevi cinayete ortak olmamak için, -Kızım bu bizim değil, Hristiyanların bayram süslemesidir. Bunlarda buraya koyarak yanlış yapmışlar biz böyle şeyleri sevmeyiz. Diyerek, doğruyu söylemeyi tercih ettim. Her şeyi anlamasa bile, güzel bir şey olmadığını ve bizim sevmediğimizi anlaması yeterde artar bile. Hemen arkasından kreş yönetimini uygun bir dille uyararak rahatsızlığımı ve yapılan işin yanlışlığını ifade ettim.

Yılbaşı nedeniyle taze gelen yılı karşılamak ve umutla geleceğe hazırlanmak kabilinden kutlamalar yapmak ayrı bir şeydir, maddi ve manevi hayatımızı dinamitleyecek derecede gayr-i Müslimlerin adetlerini birebir taklit etmek apayrı bir şeydir. Yeni yıl kutlamalarının gerekliliği ve topluma yapılan tüketim ve sınırları zorlayan eğlence dayatmaları zaten bir sorun olarak yaşanmaktayken, artık doğrudan kopya edilen Hristiyan yaşantısına sessiz kalamayız. Bize sıradan ve zararsız gelen her şeyin özel bir anlamı ve geçmişten gelen bir ritüelin parçası olduğunu bilerek davranmak zorundayız.

İslam’dan önceki dinlerin, insanlar eliyle tahrif edildiğini ve aslından uzaklaştırıldığını bizlere Kur’anı Kerim ve Peygamber Efendimiz (S.A.S) haber veriyor. Hz. İsa’nın (A.S) doğduğu gün kabul edilen Noel Bayramının kutlandığı günün tayininde bile ihtilaflar çıkmıştır. İlk olarak 336‘da kutlanmaya başladığını, Ortaçağ başlarında 6 Ocak‘ta, daha sonra 25 Aralık‘ta kutlandığını kaynaklar söylüyor. Hz. İsa’nın doğumu vesilesiyle kutlanılan bu bayram miladi takvim yılı başlangıcıyla ilgisi olmadığı halde pratik olarak birleştirilmiş ve birlikte anılır olmuştur.

Vikipedia’ya göre: Noel ağaçları Pagan geleneklerinden gelen bir ritüeldir. Yapraklarını dökmeyen ve hep yeşil kalan Çam ağaçları eski Mısırlılar, Çinliler ve Yahudilere göre ölümsüzlüğün simgesidir. Kış ortasında evlerde çam ağacı süsleme geleneği ilk defa Almanya’da başlamıştır. Almanya’da 16. Yüzyılda Noel Ağacı adını alan gelenek 19. YY’da İngiltere ve tüm Avrupa’da yayıldı. Amerika’ya 17. YY’da gelip 19. YY’da moda oldu.

Noel Baba olarak atıfta bulunulan kişi Piskopos Nikola’dır. Likya’nın Myra ( bugünkü Demre) yöresinde yaşamış bir 4. yüzyıl Hristiyan azizidir. Nikola’nın varlığını destekleyen tarihi bir doküman mevcut değildir. Antik Likya’nın liman kenti Patara’da doğduğu kabul edilir. Gençliğinde Filistin ve Mısır’ı dolaştı. Öldükten sonra Myra’daki kilisesinin mezarlığına gömüldü. 6. YY’a gelindiğinde mezarının ünü bayağı yayılmıştı. 1087 yılında İtalyan denizciler ya da tüccarlar kemiklerini İtalya’nın Bari kentine götürdüler.

Günümüzdeki Noel Baba imajı, karikatürist Thomas Nast‘ın 3 Ocak 1863 tarihli Harper’s Weekly dergisinde yayınlanan çizimlerine dayanır. Popüler Noel Baba imajı, çizer Haddon Sundblum‘un, 1931 yılından itibaren Coca-Cola şirketi için hazırladığı çizimlerle son halini almıştır. Sundblum’un Noel Baba’sı, şişman, beyaz sakallı, uçları beyaz kürklü kırmızı bir kıyafet giyen, siyah kemerli, siyah çizmeli, yumuşak kırmızı şapkalıydı.

Noel Baba’nın hediye getirmesi geleneği, İskandinav Mitolojisi‘ndeki tanrı Odin‘e dayanır. Odin, uçan atı Sleipnir ile avlanmaya gittiğinde, çocuklar Sleipnir için çizmelerinin içine havuç ve saman koyup şöminenin yanına asarlardı. Odin’in bu iyilik karşılığında çocuklara hediye ve şekerlemeler getirdiğine inanılırdı. Zamanla bu gelenek Avrupalı göçmenler vasıtasıyla Amerika’ya ulaştı. Çizme yerine büyük çoraplar kullanılmaya başlandı ve bu gelenek Noel’e dahil oldu.

Yılbaşı ve Noelde Hindi yemeği ise Amerika’ya ilk gelen İngiliz kolonilerinin etkisiyle girmiştir.  İngilizlere yardım eden ve Anavatanı Amerika olan Hindileri avlamayı öğreten Kızılderililere teşekkür ifadesi olarak her yıl Kasım ayının son haftasında Hindinin ana yemek olduğu ziyafetler verip Şükran Günü adı altında bayram yapmışlardır. Şükran Günü Bayramının daha sonraları yapılan katliamlar nedeniyle Kızılderililer arasında Yas Günü olarak anılması da kaderin bir cilvesidir.

Buraya kadar, günlük hayatımızın en uç noktasına kadar işlemiş olan misyonerlik, batı taklitçiliği veya Hristiyan severliğin kendi aile yaşantımı ve geleceğimi tehdit eden bir tezahüründen yola çıkarak kavramsal bilgileri derlemeye çalıştım. Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi, para ve menfaatin olduğu her yerde doğal olarak bulunan ve para kazanmak için her kılığa girmeyi mubah gören siyonist Yahudi oluşumlarını üstelik Hristiyan bir bayram olan Noel‘de bile görebilirsiniz. Her yıl çılgınca alışveriş yapmayı körüklemek, kola markasıyla özdeşleştirdiği kırmızı rengi Noel Baba üzerinden zihinlere kazımak için Yahudi Coca Cola firmasının nasıl büyük bir yatırım yapıp sonunda kazançlı çıktığını görüyorsunuz. Ülkemizde de Ramazan iftarlarını reklam konusu yapacak kadar sınır tanımayan bir para kazanma hırsından ve iki yüzlülüğünden bahsediyoruz.

Başta alış veriş merkezleri  (AVM) olmak üzere, yılbaşını kutlama bahanesine sarılan arsız ve hayasız Hristiyanlaştırma faaliyetlerine bilerek veya bilmeyerek aracılık eden tüm kişi ve kurumları Allah‘a havale ediyor, Müslümanım diyen kardeşlerimi şuurlu ve gerektiğinde tepkili davranmaya davet ediyorum.

Kur’anı Kerim‘de yer alan Yahudi ve Hristiyanlara benzemek veya uymak hakkındaki 2 ayeti paylaşmak isterim:
1. “Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” Bakara Suresi 120. Ayet
2. “(Yahudiler) “Yahudi olun ve (Hristiyanlar da) “Hristiyan olun ki doğru yolu bulasınız” dediler. De ki: “Hayır, hakka yönelen İbrahim’in dinine uyarız. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” Bakara Suresi 135. Ayet

Sevgili Peygamberimizin  (S.A.S) ümmetini  Yahudi ve Hristiyanlar başta olmak üzere, İslam dışı kavimlere benzemekten men eden bir çok hadis-i şerifi günümüze intikal etmiştir. Hatırlatmak için sadece 2 tanesini yazıyorum:
1. “Kim kendini bir kavme benzetirse, o da onlardandır.” ( Ahmed: 2/50-92, 7/142, Ebu Davud Libas: 4031)
2. “Kim müşriklere ait bir toprakta bulunur (bina yapar), onların nevruzlarına (yılbaşılarına) katılır, onların bayramlarını (festival ve galalarını) kutlar ve ölünceye kadar onlarla birlikte bulunursa, Kıyamet Gününde onlarla birlikte haşr olunur.” (Beyhaki Sunenu’l-Kubra: 9/234.)

Rabbimiz bizleri şuurlu ve nesline sahip çıkan, hakkı hakk bilip hakka çağıran, batılı batıl bilip batıldan men eden Müslümanlardan eylesin.




Sosyal Bir Tehdit Olarak Dövme ve Dövmecilik

Çocukluk ve gençlik yıllarımda gördüğüm dövmeli insan sayısı o kadar nadirdi ki hem tuhaf hem de korkunç geldiğini hatırlıyorum. Çünkü gördüğüm dövmeli kişiler genelde sosyopat veya psikopat denilen, hapishane hayatı yaşamış, kollarında faça tabir edilen jilet çizikleri olan belalı tiplerdi. Doğal olarak dövmeli kişilerin belalı ve sorunlu kişiler olduğu algısı bende yer etmişti.

Aleni suç işleyenlerin ve bu yönde bir hayat yaşayanların bir noktadan sonra kendilerini gizleme gereği duymadıkları ve hatta kimlikleriyle övünmelerinin bir delili de vücutlarındaki dövmeleriydi. Benden uzak dur, benden kork mesajını vermek için etkili bir yoldu.

Dövme olayının neden sorunlu kişiler arasında yaygınlık gösterdiğini, normal hayat sürenlerin neden kaçındığını da İslam dini açısından durumunu öğrendiğimde anladım. Kur’anı Kerim’de şeytanın söz ve amaçları bizlere aktarılırken şeytani işler de tarif ediliyor. Örneğin, Nisa Suresi 119. ayet (Diyanet Vakfı meali) «Onları mutlaka saptıracağım, muhakkak onları boş kuruntulara boğacağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar (putlar için nişanlayacaklar), şüphesiz onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler» (dedi). Kim Allah’ı bırakır da şeytanı dost edinirse elbette apaçık bir ziyana düşmüştür.» Bu ayet-i kerimede görüleceği üzere Allah’ın gazabını celbeden hususlardan birisi de Allah’ın yaratış şeklini beğenmeyip değiştirmek, tahrif etmek ve başkalaştırmaktır. Tıbbi bir zorunluluk olmadıkça yapılan her türlü estetik ve benzeri değişikliğin sorunlu ve tehlikeli olacağı açıktır. Sonuç olarak bizler Allah’ın emaneten verdiği vücutları kullanıyoruz. Kiralık araba kullandığımızda bile gösterdiğimiz özen ve hassasiyeti vücudumuzdan sakınmak hakkımız olmasa gerek. “Allah’ın yarattığını değiştirecekler” ifadesi kapsamına her türlü kalıcı ve keyfi vücut değişikliklerinin, gereksiz estetik operasyonların girdiğini söyleyebiliriz.

Deri içine iğne ile boya şırınga edilmesi ve burada kalıcı bir renklenme sağlayarak yapılan süsleme ve şekil verme demek olan dövmenin çok eski tarihlerden beri yapıla geldiğini biliyoruz. İslam öncesinde Araplar arasında da özellikle kadınların rağbet ettiği bir süslenme şekli olduğunu, Hz. Peygamberin birkaç sahih hadis-i şerifinde açıkça yasakladığını ve lanetlediğini dikkate almak gerekir. Örneğin: “Rasulullah (S.A.S.): ‘…Dövme yapan ve dövme yaptırmak isteyen kadınlara Allah lanet etsin’ buyurdu.” Buhari 594, Müslim 2124/119

İslam açısından şüphe götürmeyen bir yasak ve sağlık açısından da birçok riske (bulaşıcı hastalıklar ve enfeksiyonlar, kanserojen etkiler, ruhsal sorunlar gibi) açık olan dövmeyi yine de yaptıranların üstelik bu günahlarını teşhir etmek için yaptıkları şaklabanca giyinmeler, mesaj verme gayretleri, medyanın teşvik edici yayınları sonucu gençlerimizi özendirmeleri gerçekten sosyal bir sorun olmaya başladı. Küçük bir dövme ile başlayanlardan çoğunun daha sonra dayanamayıp yeniden yaptırdığını ve sonunda vücudunu tuhaf bir tabloya çevirdiğini görüyoruz. Toplumun manevi yapısını bozan her türlü melanetin öncülüğünü yapan sözüm ona sanatçı taifesinin dövme hastalığının yaygınlaşması için gösterdikleri gayret ve medyanın da bunları teşhir etmesindeki istekliliği her türlü beddua ve kötülemeye layık seviyelerdedir. Metreslerin sevgili olduğu, uyuşturucu kullanımının sanatçılar için olağan sayıldığı, homoseksüellerin baş tacı edildiği medya dünyasından hayır beklemek ne büyük saflık olur.

Bugün açık bir Allah’a isyan ve umarsızlık göstergesi sayılan dövme o kadar yaygın hal aldı ki mahalle aralarında izbe yerlerde bile yapan ve yaptıranlar var. Birde çok matah bir şeymiş gibi dükkan tabelalarında “Dövmeci” değil de “Tattoo” yazıyorlar.

Avrupa ve ABD televizyonlarında olan her türlü rezilliği bizim ekran ve evlerimize kısa sürede getirme konusunda oldukça başarılı olan yapımcılarımızın “Ink Master”, “Tattoo Nightmares” gibi dövmeci yarışması ve dövme sorunları ile ilgili programları ne zaman yapacağını merak ediyorum doğrusu. Bu ve benzer TV programları da yapılırsa,olayın artık kangren haline geldiğini ve dönüşün çok zor olacağını bilmemiz gerekir. Toplum sağlığı ve sosyal dokumuzun iyiliği için acilen önlem almak ve özendirici, kolaylaştırıcı faaliyetleri zorlaştırmak zorundayız. Kaybettiğimiz sosyal davalara birisi daha eklenmesin artık




Oğlum

 

Bu ikinci aşk olsa gerek,

Hasretinle yanıyor yürek,

Ne de çok özledim, severek,

Sana sarılmayı oğlum.

*

Asker olmak zor değil bana,

Hiç hasretim olmasa sana,

Yanaklarından kana kana,

Öpmeyi isterim oğlum.

*

Baba diyen güzel sesini,

Hızlı hızlı hoş nefesini,

Saçının her bir tanesini,

Özlemişim a canım oğlum.

*

Yine yaramazlık yapsan da,

Bilmeden kalbimi kırsan da,

Sen beni hiç anlamasan da,

Seni çok seveceğim oğlum…

 

…..

Ankara 2002

 




Sigara Denilen Meret

Şeytanın kardeşleridir diyor,

Kur’anda israf edenler.

Bende biliyorum diyor,

Hala sigara içenler.

*

Yaktığı sigara değil,

Hayatıdır o, içenin,

Soluduğu hava değil,

Sade zehirdir çekenin.

*

Dert, sıkıntı, hep bahane,

Yararı mı var, bir defa?

Bence hepsi bir divane,

Denilen nefsi müdafaa.

*

Verilen o emaneti,

Zevk uğruna harcıyorsun.

Veren varsa nasihati,

Sana ne! Benden diyorsun.

*

Bırak artık cehaleti,

Aklını getir başına.

İyi kullan o nimeti,

Acı gencecik yaşına.

 

…..

Kırklareli 02.12.1990

 

* Lisedeyken sigara içen arkadaşlarıma kızıp bu şiiri yazmıştım.

 

 




Geceler

 

Geceler, ana gibi kucaklayan,

Karanlıklar, nice sırlar saklayan,

Bir tek o var, bana beni okuyan,

Geceler benim! Benimle acı duyan.

*

Kitap gibi, karanlığı okutan,

Gözyaşımı örtüp, elimden tutan,

Her şeyi, herkesi, tavizsiz yutan,

Geceler benim! Bana huzur satan.

*

Yalnızlık acısı, onunla yalan!

Düşmandır geceye, kendini salan.

Ve zayıf ışıklar, gittikçe solan;

Geceler benim! Bana tek dost kalan.

*

Bir ihtişam, kıyamet gibi yaman!

O’nun malıdır, sessizce geçen zaman.

Ümitler minik, gerçekler kocaman;

Geceler benim! Özümde eleman.

*

Bir hareket, o güne hazırlanan,

Ama bir çoklar var, hala aldanan.

Olsa da cahilce sözlere kanan;

Geceler benim! Benimdir yaşanan.

Geceler benim! Gafletten ayıran.

Geceler benim! Ölümü anlatan.

Geceler bizim! Haşri hatırlatan.

Geceler bizim! O’nu doğrulayan.

Geceler bizim!

Geceler…

 

….

Kırklareli 07.01.1991

 




Sözde Müslüman

 

Ben bir müslümanım,

Dışım kirli ama, içim temiz!

Kafama göre takılırım;

Bazen namaz, bazen faiz!

*

Şeriat mı dedin, oda ne?

Senden daha dindar yok mu?

Küfür taarruzda, bana ne?

Benden başka mü’min yok mu?

*

Fazla derinlere dalmam,

Kara yobaz değilim!

Zalimlere ses çıkarmam,

Hiçte aptal değilim!

*

Bazen suyum olur şarap,

Sonra derim: Affet Ya Rabb!

İşin aslı gerçek adım;

Ben bir “Sözde Müslümanım”!

 

….

Kırklareli 25.08.1990

 




Haşlanmış Kurbağaya Döndükte Ağlayanımız Yok!

Meşhur deneydir bilirsiniz: Bir kurbağayı kaynar suyun içine atmışlar, sıçrayarak kaçmış ve kurtulmuş. Başka bir kurbağayı da normal suyun içine koymuşlar ama alttan da çok kısık bir ateşle yavaş yavaş ısıtmaya başlamışlar. Soğuk suyun içindeki kurbağa çok hafif ılıyan suda zevkle yayılmış ve suyun artan sıcaklığının farkında olmadan en sonunda haşlanarak ölmüş. Demek ki bazı olaylara birden bire maruz kaldığımızda ani tepki verip sıyrılıyoruz ama sinsice azar azar maruz bırakıldığımızda bütün savunma hatlarımız çöküyor ve asla kabul etmeyeceğimiz şeyleri bile artık normal görmeye başlıyoruz. İşte hal-i pür melalimizde budur maalesef.

Geçtiğimiz günlerde vizyona giren “Dracula Untold” (Drakula:Başlangıç) adlı filmi izlemiş bulundum. Osmanlı‘da Yeniçeri askerlerini devşirme sistemi, tarihte Kazıklı Voyvoda diye bilinen 3.Vlad’ın Fatih Sultan Mehmet‘e karşı giriştiği hainlikler sonunda Eflak Beyliğini kaybetmesi, bu arada yapmış olduğu korkunç işkenceleri ile meşhur olması şeklinde özetlenebilecek tarihi gerçeklerin ters yüz edilmesinden ibaret, yanlı ve abartılı tipik bir ABD filmi olmuş. Görsel efektlerle süslenmiş bir karalama ve kan içicilik şeklindeki sapıklığa meşrutiyet kazandırmayı amaçlayan klasik bir Yahudi filmiydi. Tabii ki seyrederken yanlış ve kasıtlı saptırmalardan ötürü yoğun tepkiler verdiğimi, yuh artık dedirten bölümlerde izlemeyi bıraktığımı söyleyebilirim. Tıpkı kaynar suya atılmış kurbağa gibi. Benzer tepkileri toplum olarak bir zamanlar “Gece Yarısı Ekspresi” filmine gösterdiğimizi de hatırlıyorum.

Kendi kendime bu film ve üzerimdeki etkilerini düşünürken en sonunda çok utandığım, mahcup hissettiğim, aciz ve günahkar duygular altında ezildiğim için bu yazıyı yazmak istedim. Çünkü kısmen doğru tarihi olayların saptırılmasına verdiğimiz tepkiden önce nice hayati ve büyük yanlışlara, sapkınlıklara, günahlara ve zihin yıkamalarına maruz kaldığımız halde sesimiz çıkmaz oldu. Ilık suya alışıp sonunda haşlanmış kurbağa olmuşuz da haberimiz yok. Artık normal gördüğümüz medya pisliklerinin hiç olmazsa bir kaçını hatırlatmak isterim.

Herkes bilir ki Allah‘ın en çok gazabını celbeden günahların başında kendisine şirk koşulması, sadece O‘na özel olan isim ve sıfatların fiilleri ile birlikte başkalarınca paylaşılmaya veya yok sayılmaya kalkışılmasıdır. İslam öncesi eski yunan mitolojisinde olduğu gibi çok sayıda tanrı ve yarı insan tanrıların varlığı modern teknikler ve yeni makyajlar yapılarak sürekli gözümüze sokulurcasına filmlere ve dizilere konu olmaktadır. Allah’ın açıkça affetmeyeceğini söylediği şirk ve küfür günahı o kadar düzenli ve yoğun işlenmeye başlamıştır ki çocuklarımızın izlediği çizgi filmlere varıncaya kadar yayılmış ve sıradanlaşmıştır. Haşa insan-tanrı modelinin tutması içinde Yahudi Marwell başta olmak üzere sapık yayıncıların çıkardığı Süpermen, Örümcek Adam, He-Man gibi sanal kahramanlar ile özenilen ve mümkün olabilen hale gelmeleri sağlanmıştır. Bu medya zehirlenmesine hepimiz maruz kaldık ve kalıyoruz. Şirkin ve küfrün kardeş günahı olan büyücülük ve şeytanla doğrudan işbirliği yapılarak sağlanan güç gösterileri özenilecek, doğru ve iyi şeylermiş gibi sürekli film ve dizilere konu olmaktadır. Bu konuda yerli dizi ve filmlerimiz bile yapılmıştır. Hala üzerimizdeki gazabı hissetmeden, en azından kalben buğz etmeden izlemeye ve çocuklarımızı sakındırmamaya devam edebilecek miyiz?

Siyonist Yahudiler sapkın din tarihlerinde ve yozlaşmış yaşantılarında ne varsa ele geçirdikleri medya tekelleriyle topluma dayatmaya, normalleştirmeye ve Allah inancını yok etmeye var güçleri ile çalışmaktadırlar. Şeytanla işbirliğinin somut delilleri olan Kabbala öğretilerini, illuminati teknikleri ile birlikte sürekli gündemde tutma gayretindedirler. Son zamanlarda iyice yaygınlaşan vampir film ve dizilerinin ardında İspanya‘dan da bu yüzden kovulduğu söylenen bir kısım Yahudilerin olduğunu görüyoruz. Muharref (bozulmuş) tevrat kaynaklarında şu ifadeler yer alıyor: “Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz.” (Hezekiel Bölümü 39/18-20) “Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla.” (Yeremya Bölümü, 12/3)  “Çünkü o gün orduların Rabbi Yehova’nın günüdür. Hasımlarından öç alsın diye öç günüdür. Ve kana kana onların kanını içecek.” (Yeremya Bölümü, 46/10)

Ensest sapıklığı toplum içinde en çok infial uyandıran yozlaşmalardan ve zinanın en beter hallerinin başında gelir. Muharref Tevrat kaynaklarından Eski Ahit, Yaratılış kitabının 19. Babında kız kardeşlerin babalarını sarhoş ederek onunla yatmalarını ve çocuk peydah etmelerini anlatır. Üstelik babaları  Haşa Lut Peygamberdir. Bunun gibi söylemekten haya edeceğimiz şekilde gelini veya kız kardeşi ile olan ensest ilişkilerde anlatılmaktadır. Direkt olarak konuyu söyleyince mideniz bulanıyor değil mi? Ama “Game of Thrones” (Taht Oyunları) gibi diziler içinde sinsice verilince uyuşurcasına sessiz kalınıyor.  Bu dizide Lannister Hanedanından kız kardeş başkası ile evli olduğu halde öz abisi ile birlikte sürekli zina ediyor ve  peydahladıkları çocukta sonunda kral makamına geçecek kadar ilerliyor. Lannister hanedanının bayrağındaki simgenin de  şaha kalkmış aslan olması hiçte tesadüf olmasa gerek. Şahlanmış aslanın Yahudilerin simgesi olduğunu duymayan yoktur her halde. Akla gelebilecek her türlü zina, cinayet, şeytani güçlerle işbirliği, ahiret inancını yok etmeye yönelik reenkarnasyon, zombi filmleri gibi manevi dünyamıza yapılan saldırıları bu ve benzeri bütün yapımlarda görüyoruz. Tepki vermek bir yana artık normal karşılayıp birde adamlar yapmış deyip takdirle anlatır olduk. Ayrıca, dizide Türk asıllı bir kadın üstelik fahişe rolünde oynadığı için bir kısım medyamız tarafından göklere çıkarıldı. Vah olsun bizlere!…

Allah’ın gazabını en çok çeken günahlardan birisi de homoseksüelliktir. Bu sapkınlığa bir daha meyletmeyelim diye ibret için Kur’anı Kerim‘de anlatılan Lut Kavmi, Sodom ve Gomore halkının nasıl helak olduğunu duymayan kaldı mı? Bugün Avrupa’da eşcinsel evliliğinin yasal kılıfa sokulması, çok bilinen sözde sanatçı ve modacılarımızın olması bu sapıklığı masum ve sıradan görmemize yeter mi? Ne kadar da cesuruz! Özellikle son yıllarda ortaya çıkan hemen her dizi veya filmde en az bir çift eşcinselin yer alması, kahramanlık yapmaları ve sıradan hayatın içinde gösterilmeleri kesinlikle tesadüf değildir. Orantı yapıldığında toplum içindeki varlığı yüzdelik dilimlere girmeyecek kadar az olan bu kişilerin 15-20 kişilik yarışlarda bile özenle temsil ettirilmesi maksatlı bir duyarsızlaştırma ve normalleştirme operasyonudur. ABD‘deki Yahudi yapımcılar buna son derece dikkat etmektedir. Örneğin, halen gösterimde olan Survivor ve The Amazing Race programlarında bu sezon yarışan çiftler içinde de eşcinsellerin bulunduklarını ve her fırsatta sapkınlıklarını sergilemelerine destek verildiğini görebilirsiniz. Merak edenler buradan ve buradan bakabilir.

Amerikan film ve dizilerinde gösterildiğinin aksine ABD halkının çoğunluğunun aslında mütevazi ve kendince muhafazakar bir yaşantısı olduğunu duyuyoruz. Ama öyle bir algı oluştu ki bizde; hepsi alkolik derecesinde içki içen, her fırsatta uyuşturucu kullanan ve üreten, her gece başkasıyla yatan, eşini sürekli aldatan, aile birliğinin olmadığı, ateistlerin çoğunlukta olduğu, garip, yozlaşmış bir insanlar topluluğu gibi geliyor. Ve her ne hikmetse bütün yapımlarda en az bir kaç Musevi kahraman yer alıyor. Bu orana göre ABD’nin yarısının Yahudi olduğunu sanıyorsunuz. İşte algı ve yönlendirme operasyonu böyle bir şey. Birde bizimkilere bakalım: Sözde yerli dizilerimizi izleyenler; evlere ayakkabıyla girilen, her mutlu veya üzgün anını içkiyle perçinleyen, kadınların hepsinin aşırı dekolte giyindiği, fırsat bulan herkesin birbirini aldattığı vb ahlaksızlıklarla dolu bir ülke olduğumuzu zanneder. Üstelik başta Arap ülkeleri olmak üzere dışarıya da satılan bu diziler bizim tarihten gelen imajımızı yerle bir edip haksız şekilde ne kadar yozlaşmış ve İslam dışı bir toplum olduğumuz kanaatini pekiştiriyor. Kendi halkımızın kanına girdikleri yetmezmiş gibi başka ülkeleri de yoldan çıkarır olduk. Arap ülkelerinde insanlar birisine çok kızdığı ve aşağılamak istediğinde artık “Senin kız kardeşini / eşini / ananı Türk dizilerinde oynarken görmüşler” şeklinde hakaret eder olmuş. Yahu ömrünün en çok 1-1,5 yılı sarayda geçen, sürekli seferlerde savaş meydanlarında bulunan Kanuni Sultan Süleyman‘ı   haremden çıkmayan, dansözler karşısında içkili alemler düzenleyen birisi olarak gösteren “Muhteşem Yüzyıl” gibi “Muhteşem Rezalet” yapan alçaklarımız var. Daha ne olsun? Düşman dışarıda değil evimizde artık, uyumayalım…




Umutlar

 

Bir “ben” arıyorum,

Gereksiz konuşmayacak.

Bir “kalp” istiyorum,

Gaflete hiç dalmayacak.

*

Bir “gün” özlüyorum,

Haramın olmadığı.

Bir “söz” diliyorum,

Küfrün barınmadığı.

*

Bir şey bekliyorum,

Nefisler azmasın.

Mü’minler! Diyorum,

İslam’ı bozmasın.

 

….

Kırklareli 21.08.1990




Özlem

 

Gül cemalin yadıma düşende,

İçim yanar,  yüreciğim burkulur.

Bir çift görsem etrafımda gezende,

Özlem hançer olur ciğerime sokulur.

***

Geçsin saatler bir an önce,

Dayanamıyor insan sevince,

Acılar elbet bir gün bitecek,

Gül goncamı birden görünce…

***

Yüreğim bir yudum, hasretim bir umman.

Özenerek korudum, sana sevgim kocaman.

***

Dağlar başında, tipi boranda,

Soğuk vurduğunda senle avunurum.

Gece çökünce, elem gelince,

Hüzünlenince senle avunurum.

……

Ankara 2002