Modern Zaman Tacizcileri, Çok Saygısız ve Zalimsiniz!

Artık, kendi paramızla kendi sapıklarımıza abone olmuş durumdayız. Cep telefonu ve bilgisayarlar gibi, bizi dünyaya bağlı kılan cihazlarla, kurumsal sapıkları da hayatımızın her anında istemeden yanımızda taşıyoruz.

Sizin nerede ve ne durumda olduğunuz umurlarında değil. Saygı ve edep gibi kaygıları da yok. Cep telefonunuzu veya mail adresinizi bir şekilde ele geçirmişler ya, artık onların sanal kölesi sayılırsınız. İş yerinde önemli bir toplantıdasınız veya işinize yoğunlaşmış çalışıyorsunuz, yemek yiyorsunuz, evde çocuklarınızla ilgileniyorsunuz veya tuvalette hacet gideriyorsunuz, hiç önemli değil. Bazen aynı şehirden bir kodla, bazen 444‘lü hatlarla, ya da Ankara gibi önemli şehir kodlarıyla veya şimdilerde yeni çıkan 850‘li hatlarla gelen ısrarlı her telefon çalışında aynı çelişkilere düşmüyor muyuz? Açsan bir türlü, açmasan başka türlü. Gerçekten kritik bir gelişme veya sorun da olabilir, terbiyesiz bir firmanın bazen insan, bazen banttan kayıt okuyan adi bir robot operatör kılığında reklam ve pazarlama teröristi ile baş başa kalabilirsiniz.

Bu zamansız ve edepsiz aramaları ciddiye alıp dinleyen ve hatta pazarlanan şeyi satın alan kaç kişi vardır bilmiyorum. Sizleri bilmem ama, ben bu tür tacizlere her maruz kaldığımda yoğun bir kızgınlık ve iticilik duygusu yaşıyor ve 3. kelimeyi duymadan telefonu kapatıyorum. Bu kısa ama etkili taciz ile moral ve motivasyonum oldukça etkileniyor ve geriliyorum. İnsanlar davet edilmedikleri yerlere randevu ile ancak gidebilirken, doğrudan hayatınızın orta yerine düstursuz dalanların yaptıkları, ancak iletişim terörü olarak tanımlanabilir. Çalışırken veya evinizde otururken, bütün kapıları çilingir gibi kendisi açarak giren ve size bir şeyler satmaya çalışan adam ne kadar kaba, saygısız ve kötü olabilir ise; cep telefonundan arayarak taciz edenlerde aynı derecede kötü etkilere neden oluyor. En azından benim için.

 SMS‘le taciz edenlerde ayrı bir dert. Sizden izin alınmadığı halde, bazı işgüzar firmaların sağdan soldan veya operatör firmalardan gizli/açık yollarla toplayıp sattığı datalar içindeki çaresiz kurbanları olarak, bilgilerinizi satın alan pazarlamacıların insafına kalıyorsunuz. Artık ne kadar uygun görürlerse, gece gündüz SMS’le taciz ediliyorsunuz. SMS gönderen firmaların kimliği için vermek zorunda olduğu kodu yazmalarının pratikte hiç bir anlamı yok! Çünkü zaten iş gerçekleşmiş ve SMS gönderilmiştir. SMS listesinden çıkmak için, yine sizin SMS atmak zorunda kalmanız veya internette falanca adrese girerek, yine kendi numaranızı girmeye zorlanarak listelerden çıkmak istediğinizi, zavallıca beyan etmek durumunda kalmanızda ayrı bir işkence yolu. Listeye alırken bize mi sordular da, çıkmak için isteğinizi belirtin diyor bu modern sapıklar?

İnternet ortamında, her hangi bir yerde eposta/mail adresiniz yayınlanmamış olsun, anında hazır e-posta listelerine bir kurban olarak sizde ekleniyorsunuz. Sorgusuzca gelen spam mailleri içindeki her konuda, e-posta bombardımanına maruz kalarak, kendi e-postalarınızı içlerinden ayıklamakla uğraşıyorsunuz. E-posta servislerinin sağladığı anti-spam hizmet ve filtreleri de bir yere kadar iş görüyor. Bilişim teknolojilerinde zayıf bilgi ve deneyimi olan kullanıcıların, var olan önlemleri kullanması dahi mümkün olamadığından çaresiz bu sanal teröre katlanmak zorunda kalıyorlar.

Durum o kadar rahatsız edici bir boyuta gelmiş ki, her hangi bir yerden cep telefonu veya e-posta adresi istendiğinde öncelikle reklam, tanıtım, kampanya vb saçmalıkları almak istemediğimi üstüne basa basa belirtmek zorunda hissediyorum. Örneğin, mahallenizdeki bir mobilyacıdan kazara bir eşya satın almış olursanız, 2-3 günde bir kampanya ve tanıtım SMS’lerinin ardı kesilmiyor. Marketler domates, salatalık fiyatlarını gönderiyor ve buna benzer bir sürü modern tacizler sıradan işlermiş gibi hayatımızı çevreliyor.

Otomatik ödeme talimatı vermiş olduğunuz halde, abonesi olduğunuz enerji dağıtım firması faturanızın çıktığını hem  SMS’le, hem de maille defalarca haber veriyor. Çıktığında haber verse yine iyi. Birde son ödeme tarihine 3 gün kaldı şeklinde taciz e-posta  ve SMS’leri de gönderiyorlar. O zaman neden bankaya otomatik ödeme talimatı vermişiz sanki? Neden bu saçma hatırlatma terörü yaşatılıyor? Bu işlerden sadistçe zevk alanlar mı var? Anlamış değilim vesselam.

İlgili tüm kurum ve firmaları insafa davet ediyorum. Başta iletişim operatörleri olmak üzere, güvenerek veya zorunda kalarak bilgilerimizi verdiğimiz kişi ve kurumların, isteğimiz dışındaki paylaşımlarına karşı Devletimizin daha etkili önlemler almasını bekliyor, bu işlere karışan kişi ve kurumlara hakkımı kesinlikle helal etmediğimi ve her defasında vebale girdiklerini açıkça beyan ediyorum. Rabbimiz, her türlü modern sapık ve tacizcilerin şerrinden bizleri korusun, ısrarla devam edenlerin de haklarından gelsin inşAllah

 




Kimlerin Parasını, Nereye Harcıyoruz?

Hediyeleşmek, ilişkileri güçlendiren ve geliştiren, muhabbeti arttıran ve aynı zamanda Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) sünnet-i seniyyesi olan güzel bir adettir. Beklenen güzelliklerin yaşanması için büyük paralar harcamaya da gerek kalmaz. Çoğu kere, içtenlikle verilen çam sakızı çoban armağanı tabir edilen küçük hediyelerde oldukça etkili olabilir. Muhatabını düşünme ve değer verme duygusunun geçmesi yeterlidir.

Her güzel adette olduğu gibi, hediyeleşmede de yanlış veya kasıtlı tavırlar işin aslını bozar ve kişileri vebal içinde bırakabilir. Bu konuda insanların tipik yaklaşımını gösteren güzel bir anlatım şekli var:

Bir insan, birisine başkasının parasıyla bir şey alıyorsa kalitesine bakar, fiyatını önemsemez.
Bir insan, birisine kendi parası ile bir şey alıyorsa fiyatına bakar, kalitesine çok bakmaz.
Bir insan, kendisine kendi parası ile bir şey alıyorsa, hem kalitesine hem de fiyatına bakar.

Şüphesiz bu yaklaşımlar herkese şamil edilemez ama, genel bir durumu yansıttığı da ortadadır.

Karar verici durumunda olan insanların en önemli sorumluluklarından birisi de kendilerine emanet edilen kaynakları, doğru ve verimli şekilde kullanmalarıdır. Aile reisi, harcamalarını düzenlerken eşiyle birlikte makul bir planlama yaparak, bütçelerini en uygun şekilde kullanmaya çalışır. Özel sektör çalışanları kendilerine verilen yetki oranında yatırım ve harcama planlarını yapıp gerçekleştirirler. Kamu çalışanları da makam ve yetki seviyelerine göre az veya çok büyük tutarlarda bütçeleri yönetmek durumundadır.

Aile ve özel şirket işlerinde kasıtsız hatalar yapıldığında telafi etmek, veya en azından helalleşmek daha kolaydır. Çünkü muhataplar bilinir veya erişilebilir haldedir. Ancak, kamu kaynaklarını kullanan kişiler için bu iş imkansıza yakın zor, vebal ve sorumluluğu da çok yüksektir. Çünkü bütün toplum adına iş gördüğünden ayrı ayrı her vatandaşın hakkı söz konusudur. Bu vatandaşlar arasında mazlum yetim ve öksüzlerin, kimsesiz ve düşkünlerin, çocukların, yaşlı ve hastalarında olduğunu düşünürsek işin sorumluluğu daha da iyi anlaşılacaktır. Yüklendiği yüksek vebal nedeniyle, kamu kaynaklarının çok iyi gözetilmesi gerekir. Aksi halde, getireceği belalar dünya ve ahiretimizi mahvetmeye yeterde artar bile.

Hep söylediğim bir gerçek var: “Kamu malı ve parası kılçıklıdır. Kolayca girer ama çıkışı kolay olmaz, parçalayarak çıkar.” Ama bu dünyada, ama öbür dünyada. Yasaların sağladığı şartlar ile kamu kolluk güçleri, kasıtlı ve hoyratça harcamaları bir noktaya kadar önleyebilir. Hatta, kişilerin tasarrufları görünüşte yasalara uygun da olabilir. Ama hakkaniyetli olduğu anlamına gelmez ve kişiyi hesabını vermekten korumaz.

En etkili denetim, kişinin ahlaki değerler ışığındaki vicdan sorgulamasıdır. Bunu kontrol ederken, sanki kendisine  ve kendi parası ile alıyormuş gibi özenli olduğunu gözetmek zorundadır. Bir işi veya malı ucuza edinmek tek başına başarı değildir. İşin veya malın sağlamlığı,  kalitesi, beklenen ömür süresinin yeterliliği esastır. Projelerin çok ucuza ama kalitesiz ve yetersiz yapılması, kaliteli sayılacak işlerin proje maliyetinin piyasa şartlarından çok yukarılarda gerçekleşmesi elbette yanlış ve sorgulanması gereken durumlardır. Kötü mal ve hizmetlerin çok pahalı şartlarda temin edilmesi ise açıkça vatan hainliğinden başka bir şey değildir.

Rabbimiz, bizlere hangi konumda olursak olalım, sanki kendimize ve kendi paramızla harcama yapıyormuş gibi dikkatli ve özenli davranmayı nasip etsin. Evlatlarımıza en başta aile ortamında, sonra okul ve iş yerlerinde kamu kaynaklarımızı bilinçli kullanacak şuuru vermemiz gerekiyor. Gerçek tasarruf, kaynakları verimli ve yerinde kullanmakla sağlanır. Bir yandan ekmeklerimizi israf etmeyelim diyerek kampanyalar yaparken, diğer yandan tonlarca ekmeğe bedel yanlış veya gereksiz harcamalardan kaçınmalıyız. Bunun için ise,  yöneticilerimizde temel ahlaki değerlerin yanı sıra ehliyet ve liyakat esaslarını gözetmemiz şarttır.

İyi ve güzel işlere vesile olduğumuzda devam eden her güzellikten bir hayır payımız olduğu gibi, şer işlere vesile olduğumuzda da işleyen her kötülükten veya noksanlıktan da bir günah hissemizin olacağını bilmeliyiz. Açıkça ferman eylemiş, bizleri yaratan ve sınamak üzere dünyaya gönderen Yüce Allah’ımız : “Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir.” (Zilzal Suresi 7. ve 8. ayetler)