Demokrasi v5.0 : Akrabalarla Yönetim Sistemi

Eşsiz vatanımız Anadolu’da, kurulan son devletimiz, Türkiye Cumhuriyetidir. İnşallah hayırlı yönde gelişerek, Milletimiz var oldukça yaşamaya devam edecektir.

Genç Türkiye Cumhuriyeti gibi, demokrasi kültürü de gelişerek değişmeye devam ediyor. Önemli dönemlere kısaca bir göz atarak, son versiyonu ayrıntılı inceleyelim. Ne dersiniz?

Demokrasi 1.o – Sözde Demokrasi Dönemi

Cumhuriyetin ilk döneminde, zamanın olağanüstü şartları ve hakim güçlerin yönetim tercihleri nedeniyle, fiili demokrasi uygulanmamıştır. 1946 yılına kadar, tek partili yönetim sistemi hakim olmuştur. Arada seçim yapılarak çok partili demokratik sistem test edilse de, devamı gelmemiş ve rakip partiler bir şekilde saf dışı bırakılmıştır.

Demokrasi 2.o – Gerçek Demokrasi ve Darbeler Dönemi

1946 yılında yapılan genel seçimler, gerçek demokrasi için ilk bebek adımları oldu. Seçimde açık oy, gizli tasnif yapıldığı için sonuçlar şaibeli çıktı. Buna rağmen, ilk defa CHP dışında Demokrat Parti (DP) ve Bağımsız  Mebusların Mecliste yer almaları sağlandı. Sonraki 1950 seçimlerinde, DP büyük bir patlama yaparak iktidarı devraldı.

DP iktidarı, 1960 yılında 27 Mayıs askeri darbesiyle yıkıldı. Başbakan Adnan Menderes, Bakanlar Fatin Rüştü ZORLU ve Hasan POLATKAN Yassıada Mahkemelerinde yargılanarak idam edildi. Celal BAYAR’da idama mahkum oldu ancak, yaş haddinden dolayı cezası ömür boyu hapse çevrildi. Birkaç yıl sonra serbest bırakıldı.

27 Mayıs darbesi, lanetli bir geleneğin başlangıcı oldu. Neredeyse her 10 yılda bir darbe yapılarak, demokrasiye hard format (bilişimde tam ve derin biçimlendirme) atıldı.

Demokrasi 3.o – Güçlü Demokrasi: Darbelere Dirençli Dönem

Her darbeden sonraki ilk genel seçimlerde, halkın tepkisi sandıklarda darbecilere karşı oy vermekten öteye geçemedi.  Darbecilere karşı aktif direniş gösterilmesi gerektiği 28 Şubat post modern darbesinden sonra ortak kanaat haline geldi. Artık, Milletin temsilcileri darbelere karşı daha dayanıklı ve dirayetli olacaktı. Nitekim, 27 Nisan 2007’de yayınlanan e-muhtıraya karşı Hükumetin dik ve kararlı duruşu yeni bir dönemin başladığının göstergesiydi.

27 Nisan’dan sonra yapılan açık ve örtülü darbe girişimlerine karşı, toplumsal direnç gittikçe yükseldi. 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan darbe teşebbüsü, Milletin topyekun birliğinin ve kenetlenmesinin zirvesini gösterdi.

Demokrasi 4.o – Hemşehrilerle Yayılma Dönemi

Kentlerde fabrika ve diğer iş imkanlarının artması, kırsal bölgelerde yaşam şartlarının daralması yüzünden, kırsaldan-kente düzenli ve sürekli göçler yaşanmıştır. Göçlerin seyrinde, öncülerin sağladığı imkanları paylaşmak için hemşehrilerini davet etmeleri de önemli rol oynamıştır. Bir kurum veya kuruluşta çalışanların memleketi yöneticilere göre ağırlık kazanmış, sonra da bu ağırlık sayesinde yöneticileri de onlar belirler olmuştur.

Kurumların genel kadrosunu, esnaf yapılanmasını veya meslek mensuplarını belirli şehirler tayin edebilmektedir. Pastacıların daha çok  Kastamonu, fırıncıların Rize, aşçıların Bolu’dan çıkması gibi. Hemşehri dayanışması günümüzde de etkinliğini devam ettiren klasik bir sosyal düzendir.

Demokrasi 5.o – Akrabalarla Yönetim Sistemi

Özgürlüklerin genişlemesi, imkanların artması, yönetimde geçen sürenin uzaması ve paylaşımda yükselen rekabetinin etkisiyle, demokrasi içinde özel bir idare tarzı doğmuştur: Akrabalarla Yönetim Sistemi (AYS)!

Akrabalarla yönetim sistemi, v4.o’daki hemşehri sistemi kadar geniş, halkçı, hayırsever ve açık bir yapı değildir.

Sırf hemşehri diye, herkesi dahil edecek genişliği sağlamaz. Daha özel ve sınırlı elitlerden seçilir. Yöneticiler ya aile içinden veya en fazla 2.derece yakın akrabalardan seçilir. Bu durum ibretlik bir şekilde, belirli siyonist ailelerin gücü ve parayı parsellemesine benzer.

Hemşehri dayanışmasında temel dürtü onları işe yerleştirmek ve çoğunluğa kavuşmak iken,  AYS’de amaç hayır değil, gelirleri ve gücü kontrol altında tutmak, paylaşmayıp toplamak ve yönetimde tekeli sağlamaktır.

AYS; yola beraber çıkılan insanların, engebeli araziler aşılarak düzlüğe ulaşıldığında terk edilmesinin, yolların hep düz kalacağının zannedilmesinin, yolları düzelten gücün sadece kendilerinde olduğu yanılgısının ve uzun dönemde yaşanan güç zehirlenmesinin bir sonucudur.

AYS’de akrabalık ilişkileri mümkün olduğu kadar saklanmaya çalışılır. Aile üyeleri ahtapot kolları gibi kurumları sarabildiği gibi, saklı kalmak adına kurumlar arası çapraz yönetici atamaları ile gizlenmekte istenebilir.

Ehliyet ve liyakat kriterlerinden daha önce aile ve akrabalık bağları dikkate alınır. Ehliyet ve liyakat yerlerde geziniyorsa çözüm olarak aile ferdinin yanına yöresine konuya hakim danışman ve asistanlar monte edilir.

AYS’de siyasal görüşlerin de bir önemi yoktur. Çıkar birliği ve sürekliliği sağlayabilmek için, aile üyeleri birbirine zıt parti ve diğer oluşumlarda temsilciler bulundurur.

Hemen her konuda olduğu gibi AYS kurulumunda referans alınan kutsal aileler vardır. Onların uygulaması diğerlerine örnek ve bahane olur. Zirvelerde dolaşan ve kerameti kendinden menkul şekilde, hemen her ferdinin kritik noktalarda görev aldığı mucizevi soyadları da vardır. Sıradan fanilerin, mahkeme kararıyla soyadlarını bunlardan yapası gelir.

Hz. Osman-ı Zinnureyn (r.a.) efendimizin, halifeliğinin son 6 yılında akrabalarına yönetimde fazlaca yer vermesi, fitne ve fesadın Müslümanlar arasında yayılmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı Padişahları da özellikle İstanbul’un fethinden sonra, akrabaların saraya dolmasını önlemek için Türk aile kızlarıyla evlenmekten kaçınmış, yabancı asıllı ve sarayda yetişmiş Cariyeleri tercih etmiştir.

AYS, güvenlik ve kefalet gibi masum sebeplere dayanarak başlatılsa da; fırsat eşitliğini katleden, kin ve husumet tohumlarını yeşerten sonuçları kaçınılmazdır. Beyin göçünü tetikleyen, proje ve araştırmaların önünü kesen bir atmosferdir.

Ehliyet ve Liyakat arka plana atıldığı için, AYS yöneticileri büyük hata ve israfların temel sebebi olabilmektedir. Sahip oldukları sıradışı güç ve kuvvetin etkisiyle pervasız, hesapsız ve mantıksız işlere girmekten çekinmezler. Yetersiz yöneticilerin hemen hepsi üstlerine karşı yalaka ve omurgasız, altlarına karşı despot, acımasız, kibirli ve saldırgandır. Aykırı görüşlere ve yapıcı da olsa eleştirilere tahammülleri yoktur. Bu yüzden AYS yapılanmasının olduğu tüm kurumlarda mobbing uygulamaları kurumsal bir politika haline dönüşür. Sabredenler veya mecbur olanlar kalır, kaçabilenler ise ilk fırsatta giderler.

AYS yapılanmasının mühim bir göstergesi de, önemli kurum ve kuruluşların veya resmi kurulların yönetim kurulu üyelikleridir. Seçkin aile mensuplarının buralara özenle yerleştirildiğini ve bir kaç maaş bağlanarak nemalandığını takip edebilirsiniz. Medyaya yansıyanlar, gerçek yapılanmanın çok küçük bir kısmıdır. Ballı aile ve akrabaları ortaya çıkarabilme imkanı, yine devletin kendi elindedir. 2016 yılından beri SGK’ya yüksek borcu olan kurum ve şirketlerin dahi açıklanmadığını düşünürsek, devletten böyle bir adım beklemek saflık olacaktır.

AYS genel olarak haksız bir zeminde, fırsatçı, sömürücü bir yapıda geliştiği için, gerçekten doğru olabilecek atamalara da şaibe gözüyle bakılmaktadır. Bu yüzden, seçilerek göreve gelenlere karşı da güvensizlik, ümitsizlik ve hoşnutsuzluk duyguları artmakta, her konudaki karar ve işlemleri de şüpheyle karşılanmaktadır. Aşağıdaki karikatür, bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, AYS demokrasimizin gelişmiş bir modeli değil; hastalanmış, kokuşmuş ve çürümeye yüz tutmuş, acilen tedavisi ve ameliyatı gereken kangrenli bir çeşididir. Darbeci alçaklara da, darbe için en güzel bahaneleri sunan bir vaziyettir. Durumun vahametini gören ve yaşayan insanların uyarı ve talepleri, böyle bir yazıya neden olmuştur. Testi kırılmadan, araba yoldan çıkmadan önce uyarmak ve söylemek, hepimizin ortak görevidir.

Yüce Rabbimiz, AYS hastalığımızı tez zamanda tedavi etmeyi, yönetimde hakkaniyeti, ehliyet ve liyakati tekrar hakim kılmayı Milletimize ve Devletimize nasip eylesin!

Amin, amin, amin!

Görsel kaynağı: https://cdn130.picsart.com/270593900049211.png




Köpeklerin Sadakati Üzerine

Köpekler, insanların hayatında yer eden ilk hayvanlardan birisidir. Yaklaşık 12 bin yıl önce  evcil olmalarının ardından, çok talep görmelerinin en önemli nedenlerinden birisi de sahiplerine olan sadakat ve sorgusuz bağlılıklarıdır. Yiyeceklerini, sularını ve diğer ihtiyaçlarını düzenli olarak sağlayan sahiplerine, adeta taparcasına bağlanır ve karşılık olarak efendilerinin komutlarına sorgusuz itaat ederler. Sadakatlerinin temelinde, ihtiyaçlarının karşılanmasından kaynaklanan sevgi ve minnettarlıkla, bunların kesilmesinden duyulan endişe ve efendilerinin cezalandırabileceği korkusu birlikte yer alır. Sevgi, saygı ve korkunun harman olduğu bir ilişki söz konusudur.

dogs (5)dogs (1)
İnsanların dostluk ve arkadaşlık gibi duygularını tatmin eden, engellilerin hayatında en önemli yardımcılardan birisi olabilen köpekler, eğitimle birçok beceriye sahip olabilirler. Çoban köpekleri ve arama kurtarma köpekleri gibi.

Ancak; efendilerinin en aşağılık zulüm emirlerini bile sorgulamadan yapmaları da köpeklerin meşhur özelliğidir. Efendisinden başka otorite tanımayan köpekler, ne için eğitilmiş ise yapmaktan geri durmazlar. Elleri kolları bağlı Müslüman esirlere işkence yapan zalim ABD askerlerinin köpekleri de kendileri gibi zalim ve aşağılık yaratıklardır. Karşılarındaki savunmasız ve hatta çıplak insana saldırmayı görev bilecek kadar şuursuz bir köpeklik söz konusudur.

Bütün dünyanın gözleri önünde devam eden siyonist zulmün en önemli işkence araçlarından birisi de vahşice saldırmak için eğitilen köpeklerdir.

Şeytanın yer yüzündeki temsilcileri gibi davranan zalimlerin eğittiği köpekleri; bazen Filistinli bir gencin kolunu parçalarken, bazen de yoldan geçen bir kadına saldırırken görebilirsiniz.

Para, güç, kadın veya makam gibi dünyevi istek ve ihtiraslar uğruna, bazı güç odaklarının veya devletlerin köpekliğine soyunan insanlardan daha zavallısı var mıdır? Köpek tabiatlı bazı insanlar, yaptıklarının suç veya günah olduğunu bilmesine rağmen, sırf heva ve heveslerinden dolayı gayri meşru işlerini efendilerinin talimatlarına uyarak yapmaya devam ederler. Bunlardan daha zavallı ve alçak olanlar ise, beyinlerini efendilerinin aşağılık duygu ve düşünceleri ile uyuşturup iradelerini tamamen teslim eden, verilen gayri meşru talimatları bir ibadet aşkıyla yapan mahluklardır. İşte 15 Temmuz 2016 akşamında, böylesine aşağılık ve aklı ile beraber imanını tatile çıkaran FETÖ hainlerinin eylemlerine şahit olduk. Din kardeşlerinin üzerine; babası yaşındaki insanlara, kadınlara ve çocuklara, bomba ile, tank ile, uçak ile saldıran ve acımadan mermi yağdıran alçakların, efendilerine bağlılığı köpekler gibi şuursuz ve adice bir bağlılıktır. Haçlı ve siyonist efendilerine bağlılığı artık apaçık ortada bulunan sözde hocalarının, şeytandan ilham aldığı belli olan talimatlarının gereğini utanmadan yaptılar. Milletin iradesi ve imanı ile durdurduğu bu hayasız akının kalıntıları, halen şeytani inatlarında ısrar ile hatalarını kabulden uzak duruyor. Gözleri öylesine dönmüş ki, kendilerinin iyiliğini isteyen aile fertlerinin uyarılarına bile kulak asmayıp anne-babalarını ve kardeşlerini gerekirse yok saymayı marifet biliyorlar.

Haşa, Hz. Peygamber (s.a.v.) çıkıp karşısına gelse sözünü dinlemeyeceğini, Hz. Cebrail (a.s.) parti kursa oy vermeyeceğini arsızca ifade eden FETÖ alçağının şuursuz takipçileri, Kur’anı Kerim’de aklımızı kullanmamızı, düşünmemizi emreden onlarca ayeti neden dinlemezler? Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünnet-i seniyyesi dışında, kendine has tavırlar geliştiren tanrı kompleksli bir bunağın; İslam esaslarına aykırı, şeytani fetvalarını neden sorgusuz sualsiz kabul ederler?

Ya Rabbi! içimizdeki akılsızlar ile beraber hepimize hidayet ver. Hidayet vermediklerinin şerlerinden bizleri muhafaza eyle. Aramızdaki ahmaklar yüzünden bizleri de helak eyleme. Bizleri senin ve Resulünün yolunda birleştir. Amin

 

Kaynaklar:

1- Görseller google arama motoru ile açık kaynaklardan bulunmuştur.
2- https://tr.wikipedia.org/wiki/Kopek
3- https://www.youtube.com/watch?v=y7TovXM60_w
4-https://www.youtube.com/watch?v=ePSlWtV8JIU




Hain Darbe Teşebbüsünün Ardından…

Allah‘a şükürler olsun ki, büyük bir belayı bedeli ağır da olsa, aziz şehitlerimizin canları pahasına atlatmış bulunuyoruz. Vatanımızı korumak, Milletimizin tercihlerine sahip çıkmak için; Siyonistlerle Haçlılara hizmet ettiği açıkça görülen bu gözü dönmüş canilerin gasp ettiği tank ve uçaklara karşı, kendilerini korkusuzca siper eden Şehitlerimizin ruhları şad olsun. Cennet-i Ala’daki makamları yüce ve olabildiğince geniş olsun İnşallah. Gazilerimize şifalar, şehit ve gazi yakınlarına da sabırlar diliyoruz. Cumhurbaşkanımız meydanlar için ilk çağrıyı yaptığında; koşarak, bastonuyla tutunarak, arabasıyla, tek yada  ailesi ile birlikte, bende varım diyenlere selam olsun. İlklerden olmak ne güzel bir duygudur. Elhamdülillah oğlumla bana da nasip oldu. Yıllar sonra utanç duyup, keşke bende gitseydim diye hayıflanmak yerine, Yaradana sığınıp iman gücüyle meydanlara çıkmak lazımdı.

FETÖ meczuplarının bu ülkeye verdikleri zarar ve ziyan PKK‘dan çok daha fazla, İslam toplumuna ve duygusuna verdikleri hasar ise, DAEŞ alçaklarından fersahlarca ileridir. Çünkü; en başta emniyet, güven ve aile birliği duygularına saldırmış, İslam kardeşliğinde kapanmaz yaralar açmışlardır.

PKK gibi; üzerini biraz kazıyınca Marksist, Leninist, Zerdüşt özentili, ayrılıkçı Ermeni temelli çirkin yüzleri ortaya çıkan, kandırılmış veya hainliğe gönüllü olmuş zavallıların meydana getirdiği terör örgütleri sınırlı derecede etkide bulunabilirler. Arkalarındaki onca devletin ve gizli servislerin maddi ve lojistik desteğine rağmen, ancak bu kadar varlık gösterebiliyorlar. Halkımızın birliği ve Devletimizin güçlü kararlılığı sayesinde, aynı zihniyete sahip ve ortak efendilerine hizmet eden terör örgütlerinin sırtlanlar gibi birleşmek zorunda kaldıklarını da gördük çok şükür.

DAEŞ alçakları her ne kadar sözde İslam adına hareket ettiklerini ilan etseler de, dünya alem biliyor ki ancak siyonist efendilerine ve haçlı zihniyetine hizmet ediyorlar. Sadece masumlara, en çokta Müslümanlara zararları dokunuyor. ABD, İsrail ve İngiltere başta olmak üzere, kendilerini eğiten ve donatan efendilerinin tasmasıyla İslam diyarlarında kaos, kan ve gözyaşlarına sebep olurken, Avrupa‘da efendilerinin siparişleriyle yaptıkları aşağılık eylemleriyle İslamofobinin iyice yerleşmesine ve İslamın kalpleri huzura erdiren müjdeli genişlemesine engel olmaya çalışıyorlar. Saflarına katılan bazı akılsız ve ahlaksızlar dışında İslam toplumlarında kabul görmediler. Fitneleri ancak silah ve zorbalıklarıyla ayakta durabilen, gizli servislerin ve saydığımız devletlerin maşası olmaktan öteye gidememiş bir hale geldiler.

FETÖ ise PKK‘dan ve DAEŞ‘ten çok daha derinde, içimizde yerleşip ciğerimizi yaktı. Hainlik seviyesini belki de bir daha kimselerin ulaşamayacağı kadar derin çukurlara indirdi. Bizlerin imkanlarını ve duygularını kullanarak başladı, gelişti ve bir kanser gibi yıkıcı ve öldürücü hamlelere girişti. PKK ve DAEŞ‘ten daha çok acıttı çünkü; inanmış ve gelişmeleri için devlet-millet hep birlikte maddi-manevi destek vermiştik. Dünyanın bir çok yerinde okullar açarak Türkiye‘nin sesi ve elçisi olmalarından bizde mesrur olmuştuk. Türkiye’de nitelikli ve iyi ahlaklı gençlerin yetişmelerine hizmet ettiklerini sanıyorduk. Bütün kamu kurumlarında, ve medya sektöründe bu kadar gizli/açık yayılmalarına rağmen tatmin olmayıp, Devlet yönetimine böylesine aşağılık bir yöntemle el koymaya cür’et edebileceklerini kimse düşünemezdi. 17-25 Aralık olayları ve benzerlerinde artık niyetleri anlaşıldığında bile 15 Temmuz gecesindeki vahşiliklerine ihtimal verilemezdi. Yüce Rabbimiz dünyada ve ahirette hesaplarını en güzel şekilde sorsun ve tekrar toparlanmalarına fırsat vermeyip şerlerinden bizleri emin eylesin.

Darbe ve darbeciler hakkındaki duygu ve düşüncelerimi kısaca ifade ettikten sonra, 2 konuda daha yazma ihtiyacı duyuyorum. Birincisi, demokrasi ve demokrasi şehitliği meselesi. Diğeri de; FETÖ gibi, sözde iyi niyetli başlayan örgütlerin, oluşup büyümesine neden ve fırsat veren sistemimizdeki sorunlardır.

Her şeyden önce, ben demokrasiye iman edenlerden değilim. İdeal bir yönetim sistemi olarak, Ehl-i Sünnet İslam uygulamasından daha iyi ve doğrusunu da bilmiyorum. Demokrasinin bir din gibi en mükemmel yaşam şekli olarak dayatılması, putlaştırılmasına karşıyım. Demokrasi şehitliği ifadesini de son derece tehlikeli görüyorum. Vatan ve Millet uğruna canını zalimlere siper edenlere demokrasi şehitleri denilmesi yanlış ve bozuk yollara götürür. Kahramanlarımızın hatırasına gölge düşürür. Yönetim şeklimiz demokrasi değilde, İngiltere‘deki gibi monarşi olsaydı isyancılara karşı gelenler neyin şehitleri olacaktı? Çanakkale‘de şehit olan ceddimizden Padişahlık Şehitleri olarak bahsedebilir miyiz? Demokrasi, eksikleri ve hastalıkları çok olan bir yönetim şeklidir. Ne var ki, bugünkü şartlarda kurulabilen düzenlerden kötünün iyisi olarak yaşadığımız bir gerçekliği gösterir. Demokrasi, halkın gerçek anlamda söz sahibi olmasına hiç bir zaman imkan vermemiştir. Demokrasilerinde arka planda gizli sahipleri, efendileri, görünmez kural koyucuları vardır. Genelde gizliden ve derinden, bazen de açıktan darbe gibi eylemlerle kendilerini belli ederler. Darbecileri efendi olarak gördüğümü sanmayın, onlarda zavallı birer piyon ve maşadan ibarettir. Örneğin; halkın büyük bir çoğunluğu yıllardır idamın gelmesini, Ayasofya‘nın açılmasını, zinanın yasaklanmasını, faizin kan damarlarımızdan çekilmesini ve daha nice yamuk işlerin düzelmesini ister, ama yapılamaz ve referandum konusu bile olamaz. Çünkü, demokrasimizin de sınırları ve engelleri vardır. Demokrasilerde meşru görülmesi zinayı, faizi, içkiyi, kumarı haramken helal kılamaz. Bütün bu yanlışları normal görmenin vebalinden de bizleri kurtaramaz. Artık, Müslümanlar arasında iyice kök salmış bulunan demokrasi seviciliği, bende Yüce Rabbimizin A’raf Suresi 148. ayetinde buyurduğu durumu çağrıştırıyor:

(Tûr´a giden) Musa´nın arkasından kavmi, zinet takımlarından, böğürebilen bir buzağı heykelini (tanrı) edindiler. Görmediler mi ki o, onlarla ne konuşuyor ne de onlara yol gösteriyor? Onu (tanrı olarak) benimsediler ve zalimler oldular.

Demokrasiyi putlaştırmak yerine hastalıklarını teşhis edip, tedavi yoluna gitmeliyiz. Bu vesile ile demokrasi kavramı ve yorumları üzerindeki şerhimi ifade ediyorum.

FETÖ gibi oluşumların doğmasına gerekçe olan, devlet sisteminin Müslümanları dışlayan yapısı normal hale getirilmelidir. Eşi veya anne babası başörtülü olduğundan veya içki içmeyip, namaz kılanlardan olduğu için, geçmişte düşman muamelesi görüp, ordudan atılan çok insanımız var. Asker oğlunun yemin törenine veya orduevindeki düğününe;  sakallı olduğu için katılamayan babalar, başörtülü olduğu için nizamiyede kalan anneler, bacılar oldu. Halkının çoğunluğu Müslüman olan ve üstelik ordusuna Peygamber Ocağı diyen bir toplumun gördüğü bu eziyetler, FETÖ gibi oluşumların takiyyelerine mazeret oldu. Kendilerini gizlemek için namazdan, oruçtan, tesettürden uzak durup, içki vb. haramları bilerek işleyenler; inandıkları gibi yaşamayınca, yaşadıkları gibi inanmaya başladılar. Peygamber (s.a.v.)’in hayattayken vermediği ruhsatları iftira ile O‘na mal edip her türlü melaneti meşru gösterdiler. İslama benzemeyen iki yüzlü yalanlarla bezenmiş hayatlarında, kendilerine tek kurtuluş yolu olarak gördükleri hocalarının ve abilerinin paçalarına ölesiye yapıştılar. Onlar hakkında söz söyletmeyip, gerekirse kendi ailelerine karşı geldiler. Çünkü, yaşadıkları garip hayat hiç bir meşru kalıba uymuyordu. Örgütün dünyevi hedefleri için, ahiretlerini bile bile riske soktular. Akıllarını ve imanlarını hocalarının ve onları yöneten abilerinin ceplerine koydular. Müslüman duruşu öne çıkan devlet adamlarına ve masum halka acımadan saldırdılar. Böylesine bir teslim oluş ve aldanış oldukça enderdir. Cumhurbaşkanımızın haşhaşi benzetmesinin ne kadar yerinde bir tespit olduğunu, gerçekten acı bir şekilde gördük. Ordumuzun; namaz, oruç ve tesettür gibi tabuları artık olmamalıdır. Ankara‘da askerlik yaparken, Mehmetçik Gazinosunun girişinde, ziyaretime gelen eşimin başörtüsünde iğne olup olmadığını kontrol eden nöbetçiler gördüm. İğne olursa içeri almıyorlardı. Artık, bu ve benzeri garipliklere son verilsin ki, FETÖ ve benzerleri bahane bulamasın.

Ordu için açıkladığım sıkıntılar, çoğu kere diğer kurumlar içinde geçerli olmuştur. Son zamanlarda başta başörtüsü olmak üzere, birçok konuda rahatlama sağlansa da, tamamen sona erdiği iddia edilemez. Yargı içinde belirli siyasal görüş ve mezhepçi yaklaşımların ağırlığından şikayet edip, çözüm üretmeye çalışılırken; FETÖ zihniyetinin sinsi örgütlenmesine fırsat verildi. Yangından kaçarken, doluya tutulmak gibi. Üniversitelerde de, belirli siyasi görüşlerin ve masonik yapılanmaların etkilerini sürekli yaşadık. Bunlara karşı özgür ve adil bir ortam sağlanamaması, yine FETÖ tipi gizli yapılanmalara, başta masum görülen sinsi amaçlı fırsatlar doğurdu. Kamu kurumu niteliğine haiz Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipler Birliği, TOBB gibi oluşumların, halkımızın yapısını ve görüşlerini homojen olarak yansıttığını kim iddia edebilir? Halkımıza ve değerlerimize, gerekirse açıktan cephe almaktan çekinmeyen bu oluşumlarında ıslah edilip, suistimale açık tekel niteliğindeki pozisyonları normal duruma getirilmelidir.

Sonuç olarak, FETÖ yü ortaya çıkaran nedenleri iyi analiz ederek, sivrisinek yerine bataklık mücadelesi gibi yapıcı kurumsal çözümler üretmek zorundayız. Devlet sistemi gerçek anlamda, Müslümanlar ile barışmalı ve tehdit unsuru olarak görmekten vazgeçmelidir. Yoksa, bugün FETÖ adıyla ortaya çıkan anarşi odakları ile, yarın başka isimler altında yüzleşmek zorunda kalabiliriz. Allah muhafaza etsin…