Yozlaştıran Törenler: #mezuniyet ve #balolar

Katolik bir Papazın “Kızlarınıza söyleyin, boyunlarına haç taksınlar, farklı olsunlar! “Farklı olsunlar”dan kasıt, Hristiyan oldukları belli olsun, Müslümanlara benzemesinler. Çünkü Müslüman kızlar bizim kızlarımıza artık çok benziyorlar.” dediği söyleniyor sanal alem mecralarında. Bu çarpıcı ve yakıcı tespiti doğrularcasına, artık iyice adet olduğu üzere, 2017 yazında da okullarımızda Amerikanvari “mezuniyet törenleri” ve mezun olmayanlarında  sürekli yapageldiği “yıl sonu balosu” törenleri, tüm özenti ve yozlaştırıcı çılgınlıkları ile birlikte icra edilecek maalesef.

Toplumsal değerlerimizin nasıl erozyona uğratıldığını görmek için, basit bir google görseller taraması yapmanız yeterli. Google görsel arama satırına “prom” yazdığınızda gelen resimler ile “yıl sonu balosu” yazdığınızda gelen resimlerin neredeyse birebir aynı olduğunu, sözde Müslüman bir ahalinin çocukları ile Hristiyan ve Yahudi gençlerin aynı kılık kıyafetlerde arz-ı endam ettiklerini üzülerek görebilirsiniz. Benzer durum “graduation ceremony” ve “mezuniyet töreni” terimleri içinde geçerlidir. Bu seferde, Ortaçağ’dan kalma Hristiyan öğretilerinin eğitimdeki gücünü simgeleyen Papaz cüppesi ve kepi ile Amerikan geleneğinden çıkan kep fırlatma ayinlerinin eksiksiz kopyalanması ne acıdır. Mezun olan İslam genci ile diğerlerini nasıl ayırt edebiliriz bu kılıklar içerisinde?

Kılık kıyafet yozlaşmasından daha kötü ve yıkıcı olan asıl sorun bu “balolarda” genel görgü ve önemli ahlak kurallarımızın yürürlükten kaldırılmasıdır. Üzücü olansa, bazı ailelerin ve öğretmenlerinde bu durumu normal karşılaması ve teşvik etmesidir. Alkollü içki yasağı olmasına rağmen, gençler bir şekilde içkiyle buluşturulur. Zinanın öncüsü olan danslı eğlenceler teşvik edilir. Fırsatını bulan uyuşturucu da kullanabilir. Savunma mekanizmaları da hazırdır: Gençlikte olur öyle şeyler, yılda bir defa olabilir, canım kaç kere mezun oluyorlar sanki vs. Artık ortaokullardan itibaren yapılan balo türü eğlencelerin yıkıcılığı okul yükseldikçe artmakta, üniversite seviyesine gelince her türlü sınırı zorlamaktadır.

Hak ile meşgul olmazsan, batıl seni işgal eder.

İmam Şafii‘nin bu veciz saptaması da aynı gerçeğe işaret ediyor. Çocuklarımızı aile ortamından itibaren, milli ve dini şuura sahip bireyler olarak yetiştiremezsek, okullarımızda kültür kökenimize uygun müfredat ve eğitim metotlarını etkili kılmazsak su gibi ellerimizden kayıp gidecekler. Hayat boşluk kabul etmez. Boş kalan duygu ve düşünce dünyalarını en yakın ve kolay bulduklarıyla doldururlar. Batıla giden yollar başlangıçta süslü ve lezzetli nesnelerle döşendiği için daha da cazip gelir. Şeytanın gönüllü askerliğini yapan kişi ve kurumlar sayesinde manevi saldırı akınları gittikçe daha da etkili oluyor. Toplumun refah seviyesinin artması, ulaşım ve iletişim imkanlarının çoğalması her şeyi kolaylaştırıyor. İyiliğe de kötülüğe de götüren kısayollar her yanda mevcut.

Ahir zamanın hemen her işaretini görüp yaşadığımız bu günlerde, neslimizi şeytan ve askerlerinin şerrinden korumak için daha bir gayretli ve hassas olmamız gerekiyor. Geleceğin anne ve babalarının kültür ve ahlak genetiğini korumak için, balolardan ve bizi yansıtmayan Hristiyan kılıklı mezuniyet törenlerinden vazgeçmemiz lazım. Başlangıç olarak, mezuniyet törenlerinde cüppe ve kepten oluşan Papaz kıyafetlerinden kurtulmalıyız. Çünkü hayatının en özel günlerinden birisinde giyilen bu kıyafet, çocuğun zihninde otomatik olarak güzel bir imaj alır, normal gelir ve benimsenerek ömür boyu etkiler. Bu kıyafeti giyen birilerini gördüğünde ise, onlara karşı sevgi ve saygı hisleri doğar. İmamlarımıza gösterilmeyen sevgi ve hoşgörünün papazlara gösterilmesi kanımıza dokunur her halde değil mi? Ortaokullara kadar inen özenti dolu balo ve partilerden vazgeçmeliyiz. Gayri meşru ilişkiler ve kötü alışkanlıklar en hızlı ve kolayca bu ortamlarda gelişir çünkü. İnsanların özel hayatlarına müdahale edemeyiz ama, bu organizasyonların en azından okullarımızın himayesinde yapılmasını engelleyebiliriz. Milli karakterimizi  ve aile yapımızı korumak için devletimizden daha etkili önlemler bekliyoruz. Allah sonumuzu hayr eylesin…

 

Kaynaklar:

Yazı görselinin kaynağı 

“Prom” görsel sorgulaması

“Yıl Sonu Balosu” görsel sorgulaması

–  “Graduation Ceremony” görsel sorgulaması

“Mezuniyet Töreni” görsel sorgulaması 

 




Tüketirken, tükenmeyelim!

Yazılarıma uzunca bir ara verince nedenini kendimce sorgulamaya çalıştım. Kayda değer olanlar: Ülkemize musallat edilen terör olayları ve etkilerinin getirdiği gergin ve bezgin ortam. Günlük hayatın getirdiği olağan sorunlar ve yansımaları. Ekonomik şartların neden olduğu dönemsel zorlukların stresi. Bunların dışında başka nedenlerde sayabilirim ama etkileri bu kadar güçlü değil.

Terör ve etkileri üzerinde daha önce yazdığım ve bu konuda hemen herkes görüş ve düşüncelerini bolca paylaştığı için, kardeşlik ve şuur dileklerimle bu yazıda kapatıyorum. İş ve özel hayatımızda hepimizin inişli çıkışlı zamanları oluyor. Bu açıdan nefsime sabır ve gayret telkin ederek ilerlemeye çalışıyorum. Geriye ekonomik şartların yansıması kaldı. Büyükşehirler başta olmak üzere, toplumun tüketim alışkanlıklarının nedenleri ve sonuçları  ile doğrudan ilgili olduğu için bu bahsi biraz açmaya karar verdim. Ayrıca geçici yazı yetmezliğim de sona ermiş olacak inşAllah. 🙂

Modern zamanların getirdiği yenilikler ve nimetlerle birlikte bedellerini de üstleniyoruz. Bundan 15-20 yıl öncesine kadar varlığı söz konusu olmayan, ama bugünlerde olmazsa olmaz ihtiyaçlarımıza eklediğimiz tüketim objelerimiz ve konfor beklentilerimiz var. Saydığımız nesneler ve hizmetler; iletişim, ulaşım ve yerleşim konularında tepe değerlerine kavuşuyor. Bunların hepsi bir yazı için fazla geleceğinden, iletişim konusunu biraz irdelemeye çalışalım.

İletişim denilince akla ilk gelenler; akıllı cep telefonları, tabletler ve bilgisayarlar ekseninde şekillenen cihazlar ve bunlar üzerinde çalışan yazılım sistemlerinin oluşturduğu geniş bir yelpazeye dağılıyor. Bilgiyi işlemek, üretmek ve saklamak için şekillenen bilgisayar teknolojileri ile, iletişim sağlamak için geliştirilen telefon sistemleri neredeyse tamamen karışarak, sayısız çözümler sunabilen, rekabetçi, kışkırtıcı ve yeniliği tek değişmez değer kabul eden devasa bir devinime yol açtı. Yeni ürün ve özellik anonsları da sıradan haberler kategorisine indi. Devletin bu alandaki olumlu katkıları ve Fatih projesi gibi ulusal kampanyalar sonucu, sayılan bilişim ürünlerine sahiplik ve internet kullanımında çok önemli ivmeler sağlandı. Bu konuda TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) internet sitesinden temin ettiğim veri tablosunu dikkatinize sunuyorum:

TUIK_istatistik-1

Tabloya bir göz attığımızda, işletmelerin süreçlerinde bilgisayar kullanım oranının neredeyse tavan yaptığını, buna karşılık web sitesi sahipliğinde alınacak mesafelerin olduğunu görüyoruz. Evlerde, kadınlar ile erkekler arasındaki bilgisayar ve internet kullanımı farkının kadınlar lehine gittikçe azaldığı anlaşılıyor. Evlerde internet kullanımında ise olağanüstü bir artış ivmesi var. Yani, bilişim toplumu olmanın gereklerini veya altyapısını önemli ölçüde sağlamaya başladık diyebiliriz.

Teknoloji tüketimi ile üretimi arasında belirli bir dengenin kurulması gerekir. Bu durum, tıpkı ihracat ile ithalat arasında olması gereken denge gibidir. Teknoloji üreten ülkelerin bunu hem kullanması hem de diğer ülkelere ihraç etmesi beklenir. Ülke olarak başkalarının pazarı olmaktan kurtulup, üretim-tüketim dengemizi sağlamak zorundayız. Şükürler olsun ki, bu yönde güzel gelişmeler kaydetmeye başladık. Savunma sanayi başta olmak üzere, bir çok konuda etkili ürünlerle dünya piyasalarında yer ediniyoruz yavaş yavaş.

Birey olarak ise, aile bütçemizin yapısına uygun ve gerekli olduğu ölçüde teknolojik ürünlere yatırım yapmaya çalışmamız lazım. Bir aylık maaşından daha fazla bedel ödeyerek, akıllı cep telefonu alıp konuşma ve mesajlar dışında sadece sosyal medya etkinlikleri için kullanan kişiler; aslında kendini görünmez zincirlerle bağlayan gönüllü köleler haline geliyor. Kullanmadığımız özellikler için, sırf desinler diye aldığımız telefonların parasını ödeyebilmek adına, daha fazla çalışmaya, evimizden ocağımızdan kısmaya, sağlığımızı ve huzurumuzu kaybetmeye zorlanıyoruz. Boşa harcanan, aile ve dostlarımızdan sakınarak harcanan zaman israfı da cabası oluyor. Aile bireyleri ve arkadaşlar arasında, markalı ürün giyme gibi takıntı ve özenti yarışlarının en yenisi, teknolojik cihaz çılgınlığı oldu bugünlerde. Üstelik sadece ekonomik erozyonlar değil, eğitim ve kültür transferi açısından da yozlaşma ve daralmalar yaşanıyor artık. Çocuklarımız kitap okumayı öğrenemeden, bilişim ürünlerinin kucağında buluyor kendisini. Okumak zor geliyor, izlemek ve yalan yanlış bilgileri sorgulamadan beğenip paylaşmak sosyalleşmek sayılıyor. Kitap okuyarak ufkunu genişleten, kelime dağarcığını büyüten çocukların yerine; basma kalıp ve bozuk bir Türkçe ile emojilerin yardımıyla konuşup yazışan, duygularının derinliğini ifade etmekten aciz, yüzeysel takılan nesiller geliyor maalesef.

Teknoloji düşmanlığı yapmadan ancak,  lüzumsuz ve bilinçsiz yatırımlara girerek teknoloji kölesi de olmadan yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Peki sen ne yapıyorsun diye soracak olursanız: En azından orta son veya lise çağlarına gelinceye kadar, çocuklarımı cep telefonundan uzak tutmaya çalışıyorum. Evimizde, zorunlu ders ve araştırma ihtiyaçları dışında, hafta içinde çocukların bilgisayarda oyun ve sosyal medya kullanımını engelliyorum. Bazen yalvararak, bazen ödüller vererek bazen de örnek olmaya çalışarak kitap okunmasını teşvik etmeye çalışıyorum. TV konusunda ise, göreceli olarak  güvenilir ve daha az sakıncalı kanalların seyredilmesine gayret ediyorum. Beraber olabildiğimiz kısıtlı zamanlarda, kaliteli birliktelikler yaşayabildiğimiz oranda güzel ve etkili sonuçlar alabileceğimizi de biliyorum. Ama, ben de herkes gibi zaaflarım, yorgunluklarım ve eksiklerimden dolayı her zaman istediğim performansı yakalayamıyorum. Rabbimiz tüm Müslümanlarla birlikte bizlere de dirayet, gayret ve şuur versin. Tükenmeden tüketmeyi, ihtiyacımıza uygun olana sahip olup, israfa kaçmadan kullanabilmeyi nasip etsin diyelim…