Savaşlar Hiç Bitmedi, Sadece Şekil Değiştirdi!

Yakın zamanlarda meydana gelen I. ve II. Dünya savaşlarından sonra, devletlerin doğrudan karıştıkları savaşlarda sayıca azalma görülmesine rağmen, savaş sayılabilecek olaylarda ölen veya etkilenen insanların sayısında sürekli bir artış var. Üstelik zarar gören bu insanların, çok büyük bir kısmı da Müslümanlar!

11 Eylül saldırıları gibi planlı tezgahların bahane edilerek, Irak ve Afganistan’ın fiilen parçalanması, Libya’nın işgal edilerek bölünmesi gibi olayların temelinde, tarihsel haçlı zihniyetinin ve siyonist fırsatçılığının yoğurduğu yağma ve sömürü zihniyeti vardır ve hiç değişmemiştir.

Küresel eşkıya devleti ABD, bir ülkeye göz koyduğunda topyekun sivil-asker demeden uzaktan ve korkakça bombalarla yok etmeye çalışıyor. Afganistan, Suriye, Pakistan, Libya ve Irak ülkelerinde görüldüğü üzere, çoğu kere doğrudan çatışmalara girmekten kaçınıyor. Kendisinin kurup donattığı, eğitim verdiği Müslüman görünümlü haçlı ve siyonist köpeği örgütlerin çıkardığı kaostan besleniyor. Bu ülkelerdeki varlığı savaşmaktan ziyade, gayri meşru terörist çocuklarını beslemek ve onlara lojistik destek vermek içindir. DEAŞ ve PYD-PKK teröristlerine, kaç bin kamyon silah ve mühimmat verdiğini sayamaz olduk artık!

PYD, YPG, PKK, DEAŞ, El Kaide, Boko Haram gibi terör örgütleri nedense hep Müslümanları öldürüyorlar.  Suriye’de DEAŞ’ın saldırdığı bazı sivil Hristiyanlar dışında, Hristiyan veya Siyonist ülke güçlerine saldırmadılar! Köşeye sıkıştıklarında veya aşırı yaralıları çıktığında, ABD ve İsrail tarafından doğrudan korumaya alındılar ve hatta tedavi edildiler. Bu lanetli terör örgütlerinin biricik amaçları, sahiplerinin emrettikleri yerlerde istikrarı bozmak, mümkün olduğu kadar can ve mal kaybına neden olmak, Müslümanlar arasında birliği değil korku ve güvensizliği beslemek, İslam’ın gerçek mesajının dünyaya yayılmasını önlemek ve tam tersine suni İslam korkusunu büyütmektir.

Bu yapılan ahlaksız, ilkesiz ve acımasız saldırılara Vekalet Savaşları deniyor. Emperyalist ülkeler, artık sahadaki terör örgütleri üzerinden savaşıyorlar. Hem can kayıpları olmuyor, hem her tarafa silah satarak para kazanıyor, hem petrol ve diğer zenginlikleri neredeyse bedelsiz sömürüyor ve hem de çatışmalar kontrolden çıktığında veya işlerine gelmediği sırada, olayları durdurarak kahraman ülke taklidi yapıyorlar. Terör  yüzünden İslam ülkelerinin enerjisi ve zenginlikleri boşa harcanıyor, insanları kırılıyor, maddi ve manevi çöküş sürecine giriyorlar.

FETÖ gibi kukla örgütler de içimize kadar sirayet edebildiği için, onlarla uğraşmaktan kuklacı zalimlere dönemiyoruz. Kuklaların başarısı, efendilerinin amaçlarının gizlenmesine ve güçlenmesine hizmet ediyor.

Şükürler olsun ki, artık vekalet savaşlarında kullanılan maşaları rahatlıkla görebiliyor ve Suriye harekatlarında olduğu gibi, vatanımızdan süpürebiliyoruz. Terör örgütlerine karşı mücadeleyi, Kahraman Güvenlik Güçlerimiz hem yurt içinde, hem de yurt dışında başarıyla veriyor.

Fiziksel savaş unsurları ve taşeronlarına karşı gösterdiğimiz başarının tam zıddı olarak; sosyal, ahlaki ve psikolojik savaşta işgal edilmemiş bir bölgemiz kalmadı! Derin bir kültürel yağma ve erozyona maruz kaldık.

Vekalet savaşları sadece terör örgütleri üzerinden yapılmıyor çünkü. Düşmanın hava kuvvetleri yerine, havadan sinyallerle yuvalarımıza doğrudan giren TV ve İnternet güçleriyle işgal altındayız. Bizleri yok etmek isteyen düşman ülkelerin silahlı askerleri yerine, “kökümüzü kazımaya” yemin etmiş feminist dernekler, medya, kökü dışarıda amaçları karanlık LGBTQ+ ve türevleri sapkın örgütler, masonik mihraklar, içimize sokulmuş truva atı gibi çalışan KADEM gibi başkalaşmış dernekler, her türlü şeytanlıkta ve ahlaksızlıkta gönüllü misyonerliğe soyunan sanatçı/ünlü müsveddeleri ve tüm bunların sistematik baskılarıyla değiştirilip eziyete dönüştürülen yasal mevzuatımız var!

İşgal kuvvetlerinin zihniyetini savunan, aklını ve gönlünü kiraya veren, İslam ve aile düşmanı ideallerini benimseyerek, yasalar ve sözleşmeler yoluyla içimize almaya çalışan siyasilerimiz var. Bütün bu saldırı akınlarından bihaber gibi davranan, bizden bilip inandığımız, ama hüsranlarımıza dönüşen liderlerimiz var.

Marshall Planı ve Anlaşması kapsamında ekonomik büyümesi ve sanayileşmesi, yardım kılıfında durdurulan Türkiye’nin, gelecek nesillerinin eğitimleri de Fulbright Anlaşması ile ipotek altına alınmış,  sosyal kalkınma ve iyileşmesinin önüne geçilmiştir. Bu iki anlaşma, resmen ABD hegemonyasına girişimizin açık delilleridir.

Siyonist mihrakların, tüm dünyadaki nüfusu radikal şekilde düşürmek üzere, aile yapılarının çökertilmesi için tasarladığı CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi hız kesmeden toplumu ifsad etmeye, aile kurmayı zorlaştırmaya, kadın ve erkek arasındaki çatışmayı körüklemeye devam etmektedir. Kadın cinayetlerinin yapılan bunca kanuni düzenlemelere rağmen artması, evlenme oranlarının düşmesi, boşanmaların çoğalması bu alçak hedeflere ulaşıldığını gösteriyor.

Vekalet savaşlarının maddi cephelerinde sağladığımız başarının, manevi cephelerde de yaşanması için; hep birlikte tövbe etmeye, Rabbimize yönelmeye ve sabır-şükür dairesi içinde çalışmaya ihtiyacımız var. Şeytana ve şeytanın askerlerine kaptırılacak bir tane bile evladımız yoktur! Hiçbirisinden vazgeçemeyiz, boş verip pes edemeyiz! Ailemizi ve neslimizi hedef alanlara hoşgörüyle sessiz kalamayız! Sadece yaptıklarımızdan değil, yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz!

Yüce Rabbim bizlere hidayet versin. Hak yolunda buluşmamız ve gayretimiz için yardım eylesin…

Görsel Kaynağı: https://2.bp.blogspot.com